2019/11/23

Doktor Uyku Film Yorumu / Kitap Karşılaştırması

Başlamadan Önce...
Herkese merhaba. Uzun zamanlı çabalarımın sonucunda yosun tutmuş beynimi arındırıp bir kitap/film gönderisiyle yeniden buralara dönüş yaptım. Bu gönderide yakın zamanda sinemalarda yerini almış, bir Stephen King romanı adaptasyonu olan Doktor Uyku adlı filmi yorumlayacak, kitap ve filmi karşılaştıracak ve kişisel yorumlarım başlığı altında bol bol ağlayacağım. Stephen King severlere ve ilgili okuyucularıma iyi okumalar dilerim.


Tanıtım
Fragman için buraya tık tık

Tür: Korku, Fantastik
Süre: 2 saat 32 dakika
Başroller: Ewan McGregor, Rebecca Ferguson, Kyliegh Curran
Imdb: 7.7
Rotten Tomatoes: %76

Doktor Uyku, 8 Kasım 2019 tarihinde (Türkiye'de 22 Kasım 2019) gösterime girmiş aynı isimli kitabının film adaptasyonudur. Korku, gerilim temalı film aynı zamanda da 1980 yapımı The Shining (Cinnet) adlı filmin devamı niteliğindedir. Yazar koltuğunda Stephen King otururken, senaryo ve yönetmen koltuğunda ise çeşitli korku filmlerine imza atmış, The Haunting of Hill House isimli diziden de tanıdığımız Mike Flanagan var.

Hikaye
Overlook Oteli'nde yaşanan korkunç faciadan annesiyle sağ çıkan Daniel Torrance yıllar sonra yaşadığı travmanın etkilerini alkol ve şiddet eşliğinde görmeye başlar. Babası gibi olmayacağına yemin eden Dan hayatını düzene sokmak için yeni bir şehre yerleşir ve orada hasta bakıcı olarak çalışmaya başlar. Hastalara ölmeden önce 'rahatça uyumalarına yardım ettiği' için Doktor Uyku lakabını alan Dan, bir gün 'ışıltısı' aracılığıyla tıpkı kendisi gibi özel, küçük bir arkadaş edinecek ve başına aldığı beladan kurtulmasına yardım edecektir.

Öte yandan kendine 'Gerçek Kardeşlik' adını veren bir tarikat karavanlarıyla seyahat etmekte ve 'daha uzun' yaşayabilmek için ışıltısı olan çocukları kurban etmektedir.


Kitap / Film Karşılaştırması




Doktor Uyku, aynı isimli kitabından ziyade 1980 yapımı The Shining'in devamı niteliğinde çekilmiş bir film. Yönetmen Mike Flanagan, hem kitaptan hem de filmden esinlenerek ortaya hem kitap taraftarlarını hem de film severleri ekrana bağlayacak türde bir film ortaya koymayı planlamış. Bu yüzden hikaye akışındaki bazı ögeler filme sadık kalırken bazıları ise kitaba göre ilerlemiş.

İzleyecekler için küçük bir tavsiye: Doktor Uyku'ya gitmeden önce The Shining'i mutlaka izleyin. Kitap okuyucuları, lütfen filmin finaline karşı hazırlıklı olunuz.









Kişisel Düşünceler / Artılar ve Eksiler 
Not: Spoiler'ları görmek için eğik çizgiler içindeki boşlukları seçip işaretleyiniz.

Artılar
  • Öncelikle, iyi yönlerinden bahsedecek olursam filmin ilk yarısı soluk kesici ve oldukça merak uyandırıcıydı. Dan Torrance'ın tıpkı kitaptaki gibi yansıtılmış olması mendilimi alıp gözyaşlarımı silmeme sebep oldu. Danny'i tıpkı hayallerimizdeki gibi yaşattığı için Ewan McGregor'a öpücüklerimi yolluyorum.
  • Abra'nın tatlı mı tatlı Kyliegh Curran tarafından canlandırılmış olmasına da ayrı bayıldım. // Doğrusu kitaptaki Abra'nın kişiliği ve görünüşünü bir türlü bağdaştıramıyordum. Bu yüzden tam da filmdeki Abra gibi bir bıdık hayal ediyordum. //
  •  Filmdeki astral projeksiyon sahneleri ve Dan'le Abra'nın kurduğu iletişimin yansıtılması oldukça etkiliydi. // Her ne kadar Abra'nın Rose için kurduğu alarm kitaptakine göre biraz sönük kalmış olsa da yine de // en sevdiğim sahneler bu sahnelerdi.
  • Toparlayacak olursam sinematik açıdan, karakterlerin yansıtılması açısından Doktor Uyku güzel bir filmdi. Finali hariç filmi bir buhar gibi içime çektim.


Eksiler

  • Doğrusu filme gitmeden önce fragmanları izlemiş ve hikaye akışının değiştirilmesi ihtimaline peşin peşin hazırlanmıştım. Ancak bu kadar değiştirileceği hiç aklıma gelmemişti. Adı üstünde 'adaptasyon' denen şey zaten bir kitabın hepsinin ya da bir parçasının alınıp uyarlanarak filme aktarılmasıdır. Ancak filmin finalinde kitaptan tamamen alakasız, kritik bir değişikliğin yapılması beni şoke etti. Böyle bir değişiklik başka bir kitap adaptasyonunda (Harry Potter yahut Yüzüklerin Efendisi gibi büyük seriler) yapılmış olsaydı muhtemelen taşlanırdı. Ancak filmin %90'ını kitabı okumamış King hayranları yahut Kubrick fanatikleri izlemiş olduğundan mıdır bilinmez fazla tepki almadı ve geçer not aldı.
  • Flanagan, Kubrick'in unutulmaz imgelerini ve Hill House adlı serisindeki 'döngü' hastalığını bu filme de taşımış, hafiften iliklerimize işleyen bir korku filmi finali sunmuş ancak bunu yaparak hikayenin akışını tamamen değiştirmiş.// Kitaba göre Overlook Oteli'nin tamamen yıkılmş olması gerekiyor ve Dan'in oradaki yaratıkların etkisine kapılıp kendini otelle birlikte havaya uçurmaması gerekiyor. // Zaten iki farklı hikaye akışına sahip ögeyi birleştirince filmde küçük bir mantık hatası ortaya çıkıyor. Eğer film Kubrick'in The Shining'inin devamı niteliğinde çekildiyse, filmi izleyenler de hatırlayacaktır, // Jack Torrance otelin dışındaki labirent bahçenin içinde donarak ölüyordu ve kitabın aksine Overlook Oteli yangında yıkılmıyordu. Ancak Doktor Uyku'nun finaline gelindiğinde Dan, otelin içindeki yaratıkların etkisiyle birlikte babasının hareketlerini tekrarlarken yakıt odasına iniyor ve oteli ateşe veriyor.//Film bu noktaya kadar The Shining'in hikaye akışını izlerken birden kitabın hikaye akışına dönüyor. Bu yüzden // kitapta mutlu sonla biten hikayenin filmde buruk bir şekilde sonlanması ve olayların sürekli birbirine karışıp durması // beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.
  • Bunun dışında özellikle 'Gerçek Kardeşlik' ile ilgili atlanılan detaylar tarikatın ne kadar güçlü bir düşman olduğunun etkili bir biçimde yansıtılmasına engel olmuş. Bu yüzden sanki çatışma sahneleri biraz oldu bittiye getirilmiş gibi olmuş. // Oldu bittiye getirme konusunda, karakterlerin (ana karakter de dahil) çoğunun puuf! diye öldürülmesini söylemiyorum bile.//
  • Son madde olarak buraya Dan'le ilgili konuşmak istiyorum. // King amcanın 2 kitapta, yaklaşık 800 sayfa, öldürmeye kıyamadığı minik Danny'sini o çarpık otelin çarpık yaratıklarına ne cüretle yem edersin Flanagan. Dan Torrance benim en sevdiğim kitap karakterlerinden biriydi. Bunu yaptığın için seni asla affetmeyeceğim. Asla.// 

Bitirmeden Önce...
Öncelikle yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Stephen King okuyucusuysanız, Doktor Uyku'yla ilgili yorumlarınızı bırakmaktan çekinmeyin. Eksileri olsa da, bir türlü içime sinmese de Doktor Uyku izlemeye değer bir film. İzlemenizi ve arasındaki farklılıkları görmeniz açısından özellikle kitabı okumanızı tavsiye ederim. Bir sonraki gönderime kadar görüşmek üzere.



via GIPHY

2019/11/15

Odraz

Odraz

Loş ışıkla belirli belirsiz aydınlanan odanın köşesinde, içeriye açılan bir başka odaymış gibi görünen boy aynasının önünde, iki kişi oturuyordu. Biri aynaya sırtını dönmüştü, karşısındakini endişeli gözlerle süzüyordu. Beti benzi atmıştı diğerininse; saçları birbirine girmiş, gözlerinin altları birer kara deliğe dönüşmüştü. Bir eli altında topladığı bacaklarının üzerinde, bir diğeri de arkasındaydı. Sanki kendisine endişeyle bakan arkadaşına bir sürpriz yapacak gibiydi lakin bunu bilerek beceremiyormuş gibi davranıyordu.

"Neden öyle bakıyorsun?" dedi benzi soluk olan. "Yüzümde bir şey mi var?"

"Beni korkutuyorsun sadece." dedi diğeri. "Söyleyeceklerin beni korkutuyor."

"Öyleyse sürprizi çoktan öğrenmişsin." Kız iç geçirip güldü. "Tüh."

"Bak, bu hale gelmenin sebebi ben değilim. Bana inanmalısın."

"Odraz, ikimiz de biliyoruz ki işlerin bu hale gelmesinin tek suçlusu sensin."

Kız, 'Odraz' ismiyle seslendiği arkadaşına yüzünde en ufak bir ifade kırıntısı bulunmaksızın, uzun uzun baktı.

"Ben sadece gerçekleri söyledim! Gerçekleri gösterdim!"

Kız kafasını eğip sağa sola salladı, birbirine dolanmış saçları yüzünü örtüp aşağıya salındı. Arkadaşına karşılık verirken sesi bir bıçak kadar keskindi.

"İnsanlar bu hayatı doğruları görmek için yaşamıyor, Odraz. İnsanlar hayallerini yaşamak için hayatta kalıyor. Birçoğu bunu başaramıyor. Bir süre sonra bu hayaller gözlerini tamamen kör ediyor. Ve bir bok batağında yaşıyor olmalarına rağmen kendilerini hayallerindeki gibi bir hayatı yaşadıklarına inandırıp gülümsüyorlar. Gerçekler kimsenin umurunda değil."

"Ayda..." Odraz yaklaşıp arkadaşına dokunmaya çalıştı ancak kız kendini geri çekip yanağına uzanan eli kucağındaki eliyle tersledi. Kendini birçok defa provası yapılmış bir senaryoyu oynuyormuş gibi hissediyor ve daha çok, daha çok sinirleniyordu.

"Tanıştığımız güne lanet olsun. O günden beri hayatımı bir karabasana çevirdin. Ama bunu düzelteceğim. Hı hım. Seni hayatımdan çıkaracağım."

Odraz ellerini oturduğu zemine bastırıp bağırdı. Sesi eşyasız odanın içinde yankılandı.

"Bunu yapamazsın! Sana yardım etmek istiyorum!"

Odraz'ın söyledikleri Ayda'nın bir kulağından girdi, diğer kulağından çıktı. Gülümsüyordu sadece. Arkasında ayrılık hediyesi olarak sakladığı şeyi göstermeden önce son bir soru sordu.

"Tanıştığımız günü hatırlıyorsun, değil mi?"


İki arkadaşın tanıştığı gün Ayda için en önemli günlerden biriydi. Yeni bir şehre taşınalı aylar oluyordu. Annesi ve babası ani bir kararla yeniden bir araya gelmiş ve biricik kızlarının onlar yüzünden altüst olmuş günlerini unutup, ailesiyle birlikte güzel anılar boyamasını istemişlerdi. Ayda okulun ilk günü, okula giden yolda ilerlerken Odraz'la tanışmış ve kendisiyle birçok ortak yönü çıktığı için onu çok sevmişti. Umuyordu ki aynı sınıfta olurlardı!
Odraz yalnızca Ayda'yla değil, sınıfındaki diğer insanlarla da, öğretmenleriyle de, okuldan sonra getirip tanıştırdığı ailesiyle de çok iyi anlaşıyordu. Bir şekilde insanlarla ortak bağlar kurmayı kolaylıkla beceriyor ve bu yeteneğin herkeste olduğunu düşünüyordu.

"Sanırım insanlar kendilerini göstermekten korkuyor. Hâlbuki çok kolay." demişti Ayda'nın annesinin önüne koyduğu kekten koca bir ısırık alırken. "Tebebi kartısındakine gübenmemek." Yudumunu bitirip devam etti. "Ama bu güvensizliğin kendilerinden kaynaklandığını da anlayamıyorlar. Çünkü insan kendini nasıl görürse karşısındakini de öyle zanneder." Uzanıp meyve suyundan yudumlarken Ayda'nın annesi Odraz'ın yaşına göre ne kadar olgun laflar ettiğinin şokunu yaşıyordu. "Okulda hep bunu söyleyip duruyorlar. Karşınızdaki insanı anlamaya çalışın, onunla emtati-enpapi-" Küçük bir duraksama. Ardından ampul yandı. "Empati kurun. İnsanları olduğu gibi kabul etmeyi öğrenin. Ama kimse bunu öğretmiyor. Kimse de kendi başına öğrenemiyor. O acayip kelimeyi yapabilen çok az insan var. Ama ben bunu herkesin yapabilecek yeteneği olduğunu biliyorum." Odraz duraksayıp Ayda'nın annesine baktı.

"Peki, siz yapabiliyor musunuz?"


O günden sonra Ayda, hayatının dayanılmaz bir kâbusa dönüşmeye giden yolunda adım adım ilerlemeye başladı. Annesi ve babası sanki dün en iyisinin kızları için olmasını istediklerini söylememişler gibi birbirlerini yemeye başlamışlardı. Odraz’ın söyledikleri kadının kendisine söylediği yalanlardan sıyrılıp karşısındaki insanı olduğu gibi görmesine sebep olmuştu. Karşısında duran yeni biri değil, kendisini her daim aşağılık gören eski kocasıydı. Alttan almasına rağmen değişen hiçbir şey yoktu. Bu yüzden susmayacaktı. Kendini kandırıp yalanların arkasına saklanarak yaşayacağı bir hayat istemiyordu. Ayda odasına çekilmiş yastığını kucaklarken annesinin bağıran sesini dinliyor ve eğrilip bükülen midesini, deli gibi çarpan kalbini bastırmak için derin soluklar alıp veriyordu.
Evdeki bu olumsuz durum okuluna da yansımıştı. Hayatında olumsuzluktan başka bir şey yaşanmazken konuşup etrafındaki insanları meşgul etmeyi gereksiz buluyor, bir köşeye oturup arkadaşlarını görmezden geliyor, bu da arkadaşları tarafından yanlış anlaşılıyordu.

"Birkaç gün çok iyi davranıyordu. Ne oldu da birden tersini çevirdi? Hemen de satıldık!"

Arkadaşlarıyla en ufak problemlerden kavgaya tutuşuyor, yanında ona destek olacak kimsesi olmadığı için geri çekiliyor ve hatta karşı tarafın zorbalıklarına katlanmak durumunda kalıyordu. Onu anlayabilecek tek kişi vardı. O da yalnızca okul yolunda karşısına çıkıyordu.
Ayda okul yolunda günden güne yokuş aşağı yuvarlanan hayatını Odraz'a anlatırken gözyaşlarına boğuluyordu. Odraz ise ona okuduğu kitaplardan birinde sevdiği bir dizeyi söylüyordu.

"Zaman her şeyin ilacıdır, Ayda. Sabırlı ol. Yalnızca bekle. Bak nasıl da her şey yoluna girecek."

Ancak sabırlı olup beklemek Ayda'nın hayatının iyiye gitmesine pek de fayda sağlamamıştı. Zaten hangi hastalık yalnızca bekleyerek iyileşirdi ki? Bir şeyler yapmak istiyordu. Ama ne yapacağını bilmiyordu. Annesi ve babası yeniden ayrılmaya karar vermişlerdi. Tek bir arkadaşı kalmamıştı. Notları giderek düşüyordu. Üstüne üstlük olanlardan dolayı herkes Ayda'yı sorumlu tutuyordu.

"Senin için yeniden bir araya gelmiştik. Onunla yeniden bir araya gelmek aptallıktı. Beni anlayabildiğini sanmıştım. Ama ayrıldığımızdan beri değişen hiçbir şey olmamış."

"Arkadaş dediğin arkasını dönmez. Arkadaş dediğin yardımcı olur. Bencilsin ve soğuksun. Hata yapıyorsun ve hatalarını kabullenmek istemiyorsun."

"Yeterince çalışmıyorsun. Hayatının en önemli zamanlarından birinde bu kadar umursamaz olman sana faydadan çok zarar verecek küçük hanım. Daha küçücük bir çocuksun! Senin gibi bir ufaklığın derslerinden başka ne derdi olabilir ki?"

Ayda tüm bu olanların kendi suçu olduğuna inanmıştı. Bu yüzden tek yapabildiği onlara hak vermekti artık.
Ama Odraz farklı düşünüyordu. "Kendine gel!" diye bağırdı eve dönüş yolunda bir gün. Güneş batıyor, kızıllığını tüm gücüyle suratlarına vuruyordu. "Senin suçun değil. Onlar seni tanımadıkları için kendi içlerini sana yansıtıyorlar. Onlar sadece yanlı düşünceler. Kötü yanılsamalar. Aldırma. Güçlü ol ve beklemeye devam et. Zaman her şeyin ilacıdı-"

Ayda, Odraz'ı iki omzundan ittirip bağırdı.

"Zaman hiçbir şeyin ilacı falan değil! Beni kandırıyorsun!"

"İnan bana. Lütfen. Kötü yanılsamaların seni ele geçirmesine izin verme. Annen gibi olma."

Odraz o gün Ayda'ya bir sır gibi sakladığı hikâyesini anlattı. Kendisinin bir insan olarak dünyaya gelmediğini, kendini bildi bileli yalnızca ve yalnızca insanların içlerinde olanı yansıtan bir varlık olduğunu, bu yüzden insanlarla çok iyi anlaşabildiğini ve bugüne kadar yaşadığı türlü maceraları anlattı. İnsanlarla, insanların yanlı gerçekleriyle iletişim kurduğun sürece sevildiğini, ancak bunu yaparak hem kendini hem de karşındaki insanı kandırmaktan başka bir şey yapmadığını, gerçekleri yüzlerine vurduğunda utanç ve nefretten bir zırh örüp kendilerini nasıl ittiklerini anlattı. Bunları yaşadıktan sonra Odraz hayatta kendine tek bir amaç edinmişti. O da insanların yalansız, 'gerçekten gerçek' bir hayat yaşamalarına yardım etmekti.
O gün Ayda, Odraz'ın söylediklerinin tek bir kelimesine dahi inanmadı. Çünkü söylediklerinden çıkardığı yegâne anlam, yaşadığı hayatın baştan aşağıya yalandan ibaret olduğuydu.

Zamanla okula gitmeyi bıraktı, arkadaşlarının içinden onu tek bir arayan bile olmadı. Kimse Ayda'nın neden ortadan kaybolduğunu merak etmedi. Öğretmenleri bile. Baba evi terk etti ve Ayda, annesiyle birlikte boş duvarların arasında yaşamaya başladı. Ne güçlü olmak, ne de sabırla beklemek Ayda'yı çözüme götürmüştü. Hala bekliyordu. Ve çözülen hiçbir şey yoktu.

Sonra birden aklına geldi. Bu olanların başlangıç noktası Odraz'dı. Belki Odraz'ı hayatından çıkarırsa, onun söylediği gibi kötü yanılsamalardan oluşan hayatına geri dönebilirse her şey düzelebilirdi. Belki de kötü yanılsamalar söylediği gibi kötü değildi. Belki de Odraz kötü yanılsamanın ta kendisiydi.


Vedalaşmak için onu son kez odasına çağırdığında, karşısında kendisinden başka kimseyi görememişti. Odraz yapmaması için onu ikna etmeye çalışıyordu fakat onun tek gördüğü yansımasının ne kadar yorgun ve çirkin göründüğüydü. Demek başkasının gözünden böyle görünüyordu. İnsanların neden kendisinden uzaklaştığına şaşmamalıydı. Kendisi de olsa gördüğü bu manzaradan uzak durmayı tercih ederdi.

Enpapi kuruyordu! Ya da adı her neydiyse.

"Demek sen de kötü yanılsamalara karşı pes ettin." dedi Odraz kollarını bezginlikle iki yana bırakırken. Kurumuş dudaklarını ıslatıp karşısındaki yansımaya baktı. "Lütfen... Beni terk etme... Gidersen yalnız kalacağım. Sen de yalnız kalacaksın. Herkes çok üzülecek. Neler olacağını düşünemiyor musun?"

Ayda gülümsemekten başka verecek cevap bulamıyordu. Odraz'a baktığında onun da bir an gülümsediğini gördü. Ardından yüzü değişti, daha da çirkinleşti. Gözlerindeki halkalar giderek genişledi, dudaklarındaki çatlaklar derinleşti, budanmamış çalı gibi iki yana düşen saçları daha da büyüdü. Artık karşısındaki korkunç yaratığın kendi yansıması olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu.

Odraz dudaklarını iyice gererek büktü. Dudaklarındaki çatlaklar yırtılıp içleri kanla ıslandı.

"Gitme..." dedi. "Beni yalnız bırakma."

"Üzgünüm." Ayda gülüyordu. Ayağa kalktı. Odraz da onunla aynı anda ayaklanmıştı. Ayda sonunda arkasında tuttuğu ayrılık hediyesini, mutfaktan gizlice kaçırdığı büyük bıçağı gösterdi. Odraz'ın gözleri kocaman açıldı ve bir adım geriye gitti. Sırtı boy aynasına çarptı.

"Hayır. Hayır, yapma."

"Hoşça kal, Odraz." Ayda elindeki bıçağı havaya kaldırdı. Bıçağın yüzü, karşısında duran boy aynasındaki yansımayı gösterdi. Bıçak havada salınıp Odraz'ın boğazını kesti ve hemen sonrasında güçsüz düşen sıska bir beden yere düştü.

Ayda boy aynasında, giderek beyazlaşan yüzünü izliyordu şimdi. İki eli de boğazını tutuyordu. Etrafını çevrelemiş kırmızı renkli gölün kaynağını durdurmaya çalışıyordu. Çünkü durdurmazsa annesi ona çok kızardı. Yaptığı bu hata için yine onu suçlardı. Hemen bu dağınıklığı toplasa iyi olurdu. Ama ayağa kalkacak hali yoktu. Yorgundu.

Tamamen uykuya dalmadan önce Odraz’ın sesini işitti.

“Tüh.” diyordu. “Yine başarısız oldum.”

2019/11/03

03/11 : Erken Yılbaşı Gönderisi

Sevgili bakımsız bahçenin değerli okuyucuları,

Uzun zamandır buraları boşladığım için kendimi son derece üzgün ve suçlu hissediyorum. Bu sayfa zihnimden dolup taşan bunalımlara ve asla hatırlamak istemeyeceğim kötü anılara ev sahipliği yapmış olsa da burayı asla tamamen terk edip gidemiyorum. Zira benim gibi yazmayı mutlak kaçış olarak gören insanlar için beyaz sayfalar çölün ortasında karşılaşılmış bir serap gibidir. Asla çare olmaz ancak az da olsa geçiştirmene yardımcı olur.

Bundan sonra uzun bir süre daha ortalıktan kaybolacağımı düşündüğüm için erken bir yılbaşı yazısı yazmak istedim. Siz de hak vereceksinizdir ki boş hayaller kurmak ve bunların gerçekleştiğini düşünmenin verdiği geçici sarhoşluk hissi, insanın pılını pırtısını toplayıp bu hayattan çekip gitmesini önleyen küçük bi yöntem. Bu yüzden bu küçük ilüzyon kırıntılarını bu gönderide listeleyecek ve bir gün gerçekleşeceklerini umarak kendimi kandırmaya devam edeceğim.


Şimdiden yeni yılınızı kutlar, hayallerinizi gerçekleştirebileceğiniz güzel bir sene dilerim.


1. Dilek listeme en çok istediğim şeyle başlamak istiyorum. Annemin sağlık durumunun iyileşmesi. Tanrının bana çok gördüğü bu şeyi elde edebilmek için daha kaç gece uykularımı zehir edip, ağlayıp haykırarak dua ederken sızmam gerek bilmiyorum. Bunun kendi imkanlarımla elde edemeyeceğim bir şey olduğunu ve ne kadar para dökülürse dökülsün işe yaramayacağını bilmesine rağmen dualarımı duymazdan gelmekte. Bu beni biraz kırıyor. Ama onu da anlayabiliyorum. Ben bir Tanrı olsaydım eğer, zengin kullarımla daha çok ilgilenirdim. Fakir olanlar için zaten artık yapılacak bir şey yoktur. Onlar ebedi dünyada mükafatlandırılacakları hayaliyle kendilerini kandırmaya devam edebilirler. Aslında hiçbir şey bilmiyorlar ve bilemeyecekler de.

2. İkinci sıraya aile huzuru yazmak istiyorum. Ne kadar zor durumda olursam olayım hayatının en yaşamaya değer günleri güzel geçsin diye çırpındığım bir kardeşim var. Onun için kurduğum bu kırılgan düzenin önümüzdeki sene olacak olanlar yüzünden tek seferde yerle bir olması ihtimali beni çok korkutuyor. Birden 9 sene öncesine geri dönmekten, tüm o yaşadıklarımızı yeniden yaşamaktan korkuyorum. Bu yüzden bunun değişmesini istiyorum. Bir şekilde.

3. Bahçeli bir ev. Yeni ve mükemmel olmasına gerek yok. Annemin içinde rahat edebileceği, kedilerin bahçesinde oynayabileceği, güzel anıların dolurabileceği bir ev.

4. Poe'nun kitabını bitirmek istemiyorum. Eğer Poe'nun hikayeleri sona ererse hayatım da sona erecekmiş gibi hissediyorum. Onun hikayelerini okurken mutlu oluyorum, ruhumun bu hikayeler aracılığıyla ona yaklaştığını hissediyorum ve içinde bulunduğum bu zindandan kurtulduğumu sanıyorum. Tıpkı yazmak gibi bu hikayeler de bana bir kaçış yolu sunuyor.
Evet bu bir dilek değildi.

5. Tıpkı normal bir insan gibi başımı yastığa koyduğumda hayatımın bu dünyadaki yerini sorgulamadan, kendime ve aileme acımadan, çaresizliğimden ve acizliğimden dolayı bitmek bilmeyen ağlama krizlerinin pençesine düşmeden, ölümü ve sonrasını düşünmeden uyuduğum gecelere erişmek istiyorum.

6. Romanımı gerçekleştirmek istiyorum. Bazen yazdıklarımın çok çocukça olduğunu düşünüyorum ve bu düşünce dileğimi gerçekleştirmeme engel oluyor. Bu düşüncelerden sıyrılıp, ne kadar çocukça olursa olsun, ne kadar basit yazılmış olursa olsun, buralardan temelli gitmeden önce arkamda Paraiso'yu bırakmak ve bu şekilde hatırlanmak istiyorum. Okuyan insanların Luka Cotton'ı her görüşlerinde aslında benim ne kadar hayat dolu biri olduğumu ancak yalnızca bu karakterle kendimi gerçekleştirebildiğimi bilmelerini istiyorum. Luka Cotton'ın ismini bir gün herkes duysun istiyorum.

7. Son olarak biraz huzur istiyorum.

Buralara veda etmeden önce siz de dileklerinizden yorum kutusunda bahsetmeyi unutmayın. İyi bir dinleyiciyimdir.

Bir sonraki gönderiye kadar hoşçakalın.
Sevgilerimle,
Tasarım: Zuri