2015/05/21

Somnu (Kısa Hikaye)

Somnu 

Hey. Hey sen. Evet, sana diyorum! Bir de kafanı çevirip saf ayağına yatıyorsun. Senin uyanık olmaman gerekirdi. Bunu nasıl başardın?
Bunu her zaman mı yapıyorsun? Taanrım... Sende bir tür hastalık olmalı o zaman. Son zamanlarda hayatın nasıl? Zor günler geçiriyor musun? Uyanık olmaman gerekirdi. Hele ki böyle bir yerde.
Nerede olduğunu soruyorsan bir otobüstesin. Pencereden dışarıya bir bak! Etraf neredeyse bembeyaz, sanki dev beyaz pamuklardan bir yol. Güneş de epey aydınlatıyor bu yolu. Bu yol... Bu yol kimi insan için güneşlerin çiçek gibi açtığı bir yoldur, kimisi içinse... Hm? Ben kim miyim? Ben bu otobüsün rehberiyim. Sana ineceğin durağa kadar eşlik edeceğim. Benden ayrıldıktan sonra da sana başka bir rehber eşlik edecek. Çünkü buralar kaybolmaya müsait yerlerdir. Bu yüzden uyanık olman tehlikeli diyorum ya!
Nereye mi gidiyoruz? Onu söylememe izin yok. Çünkü söylersem yolculuk bütün anlamını yitirir. Bunu bir...sürpriz gibi düşünebilirsin, evet! Bu arada ismim Somnu. Ya seninki? Oo, hayatımda duyduğum en güzel isim. Tanıştığımıza memnun oldum. Madem uyanıksın, sana buralardan biraz bahsedeceğim. Ama aramızda sır olarak kalacağına söz vermelisin. Anlaştık mı?
Şimdi iyice yaklaş.

Otobüsün içine dikkatlice bakacak olursan herkesin uyuduğunu göreceksin. Mışıl mışıl, otobüsün sarsıntısından ve basınçtan etkilenmeden uyuyorlar. Derin uyku nedir bilirsin, değil mi? Şu an hepsi derin uykuda. Şuradaki bayanı görüyor musun? Kısa, kahverengi saçlı, zayıf olan. Hayır, o değil! Üzerinde çiçekli kimonosu var. Evet, o! Uykusunda durmadan dişlerini gıcırdatır çünkü günlük hayatta geri plana attığı dertleriyle rüyalarında yüzleşir. Ama uykusu derin olduğu için uyandığında hiçbirini hatırlamaz. Ve hemen karşısında oturan bahçe cücesi boylu, şişe dibi gözlüklü hanımefendi de en yakın arkadaşı. Ahh! Ne vuruyorsun doğruyu söylemiyor muyum!? Yirmi yaşında bir bayana göre boyu kısa işte. Neyse! Kısa kadın ise hayatı iyiye gitmediğinden çareyi rüyalarında arıyor. Senin yaptığını yapmaya çalışıyor yani. Uyanmaya çalışıyor. Burada yaşamak istiyor. Ama burada yaşarsan, uyuyan bedenin zamanla çürümeye başlar. Gerçek dünyayla bağlantın koptuğunda ve tamamen burada olduğunda ise...işler sarpa sarmaya başlar. Bu gerçekten...gerçekten vahim bir durum.

Uykuda olup olmadığını mı soruyorsun? Hem uykudasın, hem de değilsin.

Bu insanların bu otobüste olmasının bir sebebi var. Senin de öyle. Ya ben? Ben rehberinizim! Heh he... Nasıl rehber olduğumu mu merak ediyorsun? Aslında ben... ımm... bu iş için doğmuş gibiyim, evet! Kendimi bildim bileli buraları gezmeyi çok severim ben! O yüzden bana bu görev verildi. Okulda da bu öğretilir ya zaten, daima sevdiğin işi yap! Heheh...

Ah, yavaş yavaş son durağa geliyoruz. İnerken adımlarına dikkat et, olur mu?. Çoğu kişi sendeleyip düşer ve bulutların arasından kayıp uyanır. Hm? Elbette bulutlar. Yere basacağımızı mı sandın? Heh. Sen hiç uykundayken düşüyormuşsun gibi hissedip birden uyanmadın mı? Dur, işte geldik. Bunu izlemeni istiyorum. İnsanlar uykularından uyanırlarken yeni doğmuş bebeklere benziyorlar. Sanki bu zamana kadarki yaşantıları aniden siliniveriyor ve en başa dönüyorlar. Şuna bak nasıl da esniyor. Çok sevimli. Cüce boylu hatun kedi gibi geriniyor. Bunu çok yapar çünkü evde beş kediyle birlikte yaşıyor. Neyse, senin de inmen gerek. Haydi kalkalım!

Adımlarına dikkat et. İşte böyle. Hava ne kadar da temiz değil mi? Ağaçların olmasını beklemiyordun değil mi? Ah, buraya gel. Kalabalıktan uzakta duralım biraz. Aaah!! Bak bak! Gördün mü!? İşte bundan bahsediyordum. Tam olarak uyanamadığın zaman bulutlar ayağının altından böyle kayıveriyor işte. Zavallı adam. Bir daha ne zaman buraya gelir acaba? Uykuya dalmakta sorun yaşıyordu az önce düşen... Ah, işte diğer rehberler de geliyorlar. Aslında bu elemanlar maceranızın ana karakterleri. Kimonolu kadına bak mesela. Karşıdan gelen uzun boylu adamı bekliyor. Adam da onun gibi kimono giymiş. Saçlarında siyahlar ve kırmızılar var. Garip değil mi? Sizin dünyanızdan değilmiş gibi hissettiriyor. Şu altın rengi yelpazesine bak. Ya o parlak, güzel takunyalar? Bir erkek için fazla güzel. Zayıf bayan onu görmeyi çok istiyor çünkü uyandığı zaman görmesinin imkânı yok. Çünkü artık onunla aynı dünyada bile değil. Az önce sizin dünyanızdan değilmiş gibi görünüyor dediğim için kendimi suçlu hissediyorum.
Ağacın kenarında duran yaşlı amcaya bak şimdi. Yanında yalnızca köpeği var. Borçlar boğazına yapıştığında başka şehre taşınmak ve çok sevdiği köpeğini terk etmek zorunda kalmıştı.
Kısa hatuna bak bir de. Farkında olmadan rüyalarına hep bu minyon tipli adamı çağırıyor. Sonra da elleri titrerken defalarca özür diliyor. İkisi de... bir garip. Kadın onu sürekli görmek istiyor çünkü onun da gerçekte onu görmesinin imkânı yok. Birbirlerinden kilometrelerce uzaktalar çünkü.

Hm? Oh hayır, tabii ki de gelenler gerçek değiller. Gerçek olsalardı ortak görülen rüyalar olur ve insanlar rüyalarla iletişim kurulabildiğini fark edip deliye dönerdi. Gelenler...benim gibiler. Eşlik edecekleri insanın yüreğinin derinliklerindeki pırıltıları bulup onların kılığına girerler. Bu iş için doğmuşlar. Burada yaşayan herkes böyle sevimli maskeler takar. Iıh... İnan bana gerçek yüzlerimizi görmek istemezsin.

Ah, işte seninki de geliyor. Veda etmenin vakti geldi artık. Bir dahakine güzeeelce uyu, tamam mı? Yaptığın çok tehlikeliydi. Bana denk geldiğin için şanslısın. Gel de seni son kez şöyle bir kucaklayayım. İşte böyle.
Pekâlâ, kendine iyi bak! Tatlı rüyalar...
Tasarım: Zuri