2016/09/05

Tawannanna'nın Üç Elma Mimi

Herkese merhaba.
Beni son zamanlarda içine düştüğüm karanlık düşünceler çukurunun içinden çıkarabilecek bir şeyle karşılaştım dün akşam.
Mimlenmişim! Gözlerime inanamadım.

Uzun zaman oluyor. Mutlu oldum.
Doğum günü hediyesi alsam bu kadar sevinmezdim herhaldedfgs

Neyse mimin içeriğine geçelim şimdi.

Mimin kurallarını sahibinin kaleminden okuyunuz, daha açıklayıcı yazamam zira. Sorularından en az 10 tanesine cevap verebilirseniz siz de mimlenmiş olun. Özel olarak birilerini mimlemeyeceğim. Ama görürseniz yapın yani. Eğlenceli bi'şey.


Şimdi kendinizi mutlu hissedeceğiniz bir yer düşünün. Burası bir ağacın serin gölgesi de olabilir, uçsuz bucaksız mavinin derinlikleri de olabilir, insanlığın yarattığı kurtuluşun insanlığı yok ettiği bir dünya da olabilir, nerede rahat hissediyorsanız. (Ne diyon la sen.) 

Ve aniden 

gökten üç elma düşüyor.

İlk ikisi belli. Üçüncüsü... üçüncüsü ne olabilir acaba? Ve neden?


1 - Gökten üç elma düşmüş. Birincisi müzik imiş, ikincisi bale, üçüncü ise ... Resim.

Çünkü ...
İnsanlar hiçbir zaman hayalini kurduğu dünyada yaşamayı başaramadı. İnsanlar hiçbir zaman kendilerini istedikleri gibi ifade edemediler. Bu yüzden yanlış anlaşıldılar. Kenara itildiler. Beyaz hiçlik üzerine çizilen bu çizgiler de, beceriksizce bile olsa kendilerini ifade etmelerini ve kısa bir süreliğine de olsa hayal ettikleri dünyada yaşamalarını sağladı.


2 - Gökten üç elmanın içinde üç masal düşmüş. 1. Pamuk Prenses ve 7 Cüceler imiş, 2. Hansel ile Gretel imiş, 3. ise ... Ay Prensesi Kaguya'ymış.

Çünkü ...
Bu dünyayla olan uyumsuzluğuma başka bir anlam yükleyemiyorum.


3 - Gökten 3 elma düşmüş. 1. Yunan Mitolojisi imiş. 2. İskandinav Mitolojisi imiş 3. ise... Japon Mitolojisi imiş.

Çünkü...
En ıssız zamanlarında bile pencereleri, kapıları çarpıp, fotokopi makinelerini aniden çalıştırıp, küvetten, lavabodan "cört" diye fırlayabilecek bir dostun var! Hahaha... ha...

Yok cidden. Japon Mitolojisi çok güzel. Çok çeşitli.


4- Gökte 3 elma asılı duruyormuş. 1. Dünya 2. Mars 3. ise... Uranüs imiş.

Çünkü... Ne kadar da bana benzeyen bi gezegen. Her yanı buzla kaplı, uzakta, onca yıldız arasından görülemeyen ve diğer gezegenlerin aksine ters dönen. Kesinlikle Uranüs.

Beş dakika boyunca gözünüzü kırpmadan bakınca içindeki
karanlığı görebiliyorsunuz.

 5- Gökten ak sakallı dede sarkıp fısıldamış; "Kardeş elimde üç elma var. Her biri ayrı bir zaman dilimini temsil ediyor. Hangi yy. a  gitmek istersin? Ama  ikisini sana hayatta vermem." Ak sakallı dedenin elindeki ilk elma   13. yy'mış. İkinci elma 24.yy. 3. elma ise...- Amca bırak şimdi yüzyılları beni 70'lerin ortasında indirir misin?

Çünkü... Birkaç sene sonra 80'lerin mükemmel dünyasına hafiften ayak basmış oluyorsun. 70'lerin ortasında bir yerde in ki 80'leri tam yaşayabilesin. Walkman'ler, cicikli kıyafetler, harika bir müzik anlayışı, inek kafası büyüklüğünde ekranları olan bilgisayarlar, video oyunları, kaliteli animeler, antenli telefonlar, radyolar, şimdikinden jilyon kat iyi bir gençlik ve tabiki de VHS var.


6- Gökten 3 elma düşmüş. 1. piyano imiş. 2. gitar 3. ise ... Keman imiş.

Çünkü... Keman işte. Kemansız olur mu yahu?


7- Gökten üç elma düşmüş. Birincisi Joe Hisaishi imiş 2. Hans Zimmer 3. ise ... Uematsu Nobuo.

Çünkü... Final Fantasy. Muah. (Aslında buna Yoko Kanno, Shirō Sagisu ve Yasushi Ishii'yi de yazmak isterdim ama nedense bu daha bi ağır basıyor.)


8- Gökten 3 K-Pop grubu düşmüş. 1. DBSK imiş 2. Super Junior 3. ...
EXO-K imiş.

Çünkü... Ay ne bileyim ya... Ben pek K-Pop dinlemiyorum ama şu şarkıları nedense pek bir hoşuma gitmişti.


9- Göklerin kafasına esmiş, yönleri elma yapmış eğlenmek için jonklörlük yapıp bunları çeviriyormuş ki üç elmayı düşürmüş. 1. elma batı imiş 2. elma güney 3. ise... Doğu imiş.

Çünkü... İstediğim her şey beni oraya çekiyor.


10- Gökten elma şeklinde üç adet film türü düşmüş. 1. si bilim kurgu imiş. 2. si komedi imiş. si 3. sü ise ... Korku imiş.

Çünkü... İnsanlar inanmak istemedikleri ve gerçek olduğunu inkar ettikleri fakat buna rağmen duyduklarında ürktükleri her şeyi içinde barındıran bir tür. Neden karanlıkta gözlerini kapatmıyorsun? Neden bir şeyler görmek için çabalıyorsun?

Çünkü zifiri karanlık, sabahıdır "onlar"ın,
Karanlığın dehşetiyle dostturlar.



11-Gökten 3 elma düşmüş. Yaşamak için 1. ve 2.de kontenjanlar doluymuş, 3. elmada kontenjan boşluğu varmış. 1. Beijing imiş 2. Londra 3. ... Vancouver'mış.

Çünkü... Bir ara tutturmuştum orada yaşayacağım diye. Hayallerim vardı. Hatta o kadar tehlikeli hale gelmişlerdi ki yaşamayı unutup kendimi orada görüyordum. Mmh.


geliyor....

geliyor.......

12- Gintama' dan üç elma düşmüş. Birincisi Sakata Gintoki, ikincisi Hijikata, üçüncüsü ise ... KATSURA DAAA

Çünkü... Katsura olmasaydı Sorachi bütün ezik esprilerini uydurabilecek karakter bulamazdı. Çünkü Katsura delilik ve asilliğin buluştuğu tek karakter. Çünkü Katsura ne olursa olsun Gintoki'ye destek çıkan tek arkadaş. Çünkü Katsura kadın ve erkek arasındaki duvarı en güzel yok edebilen karakter.

Bir de Ishida Akira. <3


13- Gökten 3 elma düşmüş 1. Hateke Kakashi 2. Kisuke Uruhara 3. ... Klaus Von Reinherz'imiş.

Çünkü... Böyle bir şekerlik olamaz. Anlamak için Kekkai Sensen'i izlemiş olmanız lazım.


14- Gökte üç elma süzülüyormuş. 1. Planör 2. Uçak 3. ise... ZGMF-X09A Justice imiş.

Çünkü... sevilesi bir şey. <3


Beni mimlediği için Tawannanna'ya yeniden teşekkür ediyorum. Yaparken gerçekten çok eğlendim.
Kendinize iyi bakın millet!

2016/08/28

Biraz Kişisel: Catch me if you can~♪

"q21
3+3"e"w1x 32"

-Dudu/Ağustos 2016

Aslında bu yazıya kedimin yazdığı bu sanatsal ve çok özel kodlamalardan oluşan şiirle başlamayı düşünmüyordum ancak böyle bir şey olmasaydı yazıya başlayamayacaktım belki de.

Her ne kadar yukarıdaki e s t e t i k şiirin karmaşık bir yapısı varmış gibi görünse de oluşum şekli elimdeki kolayı yemek zannedip, ki her şeyi yemek zanneder, üzerime atlamasıyladır. "Açım.", "Bana yemek ver seni koca popo." ya da "Aha. İnsan süprüntüsü bana bir şey getirdi." şeklinde yorumlanabillir bu iki dize. Neyse ki bu şiddetli dizelerden ne klavyem ne de kolam zarar gördü.

Çok mutluyum. Bu mutluluğu anlayamazsınız.


Şaşırtıcıdır ki şu sıralar beni mutlu eden birden fazla şey var. Ve hiç şaşırtıcı değildir ki çoğunu ben kendi kendime yaptım. Çünkü insanlar bencil. Çünkü insanlar düşüncesiz.
Siz üzerinize alınmayın. Sizden bahsetseydim bunu okumuyor olurdunuz ve arkanızdan konuşulduğundan haberiniz olmazdı.

Aslında buraya yazmayı hiç istemedim. Çünkü şu sıralar özellikle bu konuda büyük bir kuraklık yaşıyorum. Bu kuraklığın sebebinin bir süredir içime kapanmam olduğunun farkındayım ancak tek sebep bu değil elbette. Bu bir sürenin içinde geçirdiğim monoton günler, bitmek bilmeyen hastalıklar ve uykusuz geçen gecelerin içinde yine de umutla iyi günlerin geleceğini bekleyen can çekişmekte olan bir ruh var.

Okuyan da ailem şiddetli geçimsizlik yaşıyor da aile içindeki en büyük kardeş olarak sorumluluklarının altında eziliyorum sanacak.

 Beni mutlu eden şeylerden biri çevirilerim!

Bunalıma girdiğim süre içinde çeviriyi bırakmayı çok düşündüm. Çünkü zamanında yetiştiremeyip mahçup olduğum kimseler oldu. Nefret ettiğim şeylerden biridir birilerine borçlu çıkmak. Bu yüzden bırakmayı istedim. Ama bırakamadım. Beni mutlu eden şeylerden biriydi çünkü. Daha fazla batmak istemiyordum.

Ve bir başkası da oyunlar.

Kendim gibi hissetmediğim her boyutta yaşayabilirim. Ve bunun hayalini kurmak hoşuma gidiyor. Bu yüzden oyunları seviyorum. Hayatımda önemli bir yer kaplıyorlar. Gün gelsin ve bana bu hayatımı bırakıp istediğim gibi bir hayatta devam edebileceğimi söylesinler. Geçende ona benzer bir film izlemiştim, neydi adı...Identicals? Ama filmde sana ihtiyacın olan hayatı veriyorlardı istediğin hayatı değil.

Pfft.

Çok gevezelik ettim. Amacım da buydu. Yazmaya yeniden geri dönmem lazım.
Buna gerçekten ihtiyacım var.
Sanki mutlu değilmişim gibi görünüyorum.
Belki de istediklerimi değil ihtiyacım olanları aldığım içindir.

Bu yazılanları umarım hızlıca geçmişsinizdir. Asıl önemli kısım burada. Dinleyin. Severseniz haberim olsun. Zaman yolculuğu yapmayı nasıl sevdiğimi bilirsiniz.

2016/08/05

Geri dönüş mü? Bilemiyorum.

Bu çöplüğü okuyan herkese merhaba.

Buraya bir daha geleceğimi sanmıyordum. Cidden.
Gün gelecekti ve bu sayfa bir gün ansızın siliniverecekti.

Ama yazmayı tek kurtuluş olarak gören insanlar için düşüncelerini döktüğü bu sayfaları silmek hiç de kolay değil. Bu sayfayı silmek için gerçekten çok uzun bir süre düşündüm. Ama sonra vazgeçtim.

Çünkü geçenlerde konuştuğum değerli bir arkadaşım bana yazmanın insanı rahatlatan bir şey olduğunu bir kere daha hatırlattı. Ne kadar bana yazmaktan çekinse de söylediği o bir iki cümle kendime gelmemi sağladı. Teşekkür ederim.

Şimdi en azından biraz daha farklı düşünüyorum. Olur da bir gün tamamen çekip gidersem bu sayfa geride kalacak ve en azından buralarda bu sayfanın bir zamanlar bir sahibinin olduğunu hatırlatacak. Zamanla ölü bir sayfa haline gelecek. Ama hiç silinmeyecek.

Çok hastalıklı.

Bir süre daha buralarda saçmalamaya devam edeceğim. Bulduğum ilginç şeylerden burada bahsedeceğim.

Ah bu arada, video kanalı falan yok. Unutun onu.
Benim gibi bir tipin bunu yapabilmesinin imkanı yok.

B y e  b y e  ☆


bu abileri ne pahasına olursa olsun koruyun ♡

2016/06/23

Wattpad'deki Türk Yazar Kesim Üzerine

Herkese iyi akşamlar.
Bu akşam birazcık bu konuyla ilgili gevezelik etmek istiyorum.

Gençliğimizin büyük bir kısmı, özellikle de bayan kesim, izledikleri filmlerin, okudukları kitapların, oynadıkları oyunların umduğu gibi sona ermemesiyle hücum edip alternatif senaryolarını yahut gizli fantazilerini kelimelere döktüğü bir websitesi diyebiliriz Wattpad'e. Aslında bu sitenin asıl amacının yetenekli genç kalemlerin internet üzerinde paylaştığı eserleriyle tanınıp yazarlığın yaldızlı kapılarını açmalarına yardımcı olmak olması gerek. Fakat gördüğüm sonuçlara akıl erdiremiyorum. Bu işte bir iş olsa gerek. Diğer dillerde eserler veren Wattpad yazarlarının durumunun nasıl olduğunu bilmiyorum ve Türk yazarlar için bir genelleme de yapmayacağım. Yalnızca gördüklerimi aktaracağım.

Bahsettiğim Wattpad yazarlarını temsil
etmesi adına ilk hikayemin ana karakteri
Mizuki'yi sizlere model sundum
efenim.


Birkaç aydır Wattpad bünyesinde kendi kendine hikayeler yazıp takılan biri olarak etrafımda değer vererek, zaman ayırarak hikayelerimi okuyan belirli kişiler olduğunu fark ettim. Genel bağlamda hikayelerimin bildirim ve mesaj bölümlerini işgal eden kullanıcılar ve denk geldiğim popüler yazarlar aşağıdaki gibidir:

1. "Beğenir Misin Teşekkürler"ciler
Bu yazarlar genelde bir tane hikaye yazmışlardır ve bu hikayeyi yazalı üzerinden bir iki hafta ya geçmiştir ya geçmemiştir. Kimse tarafından okunmayınca rastgele birilerini bulurlar ve mesaj kutularına "Hikayeni okudum çok güzeldi sen de benimkini okuyup beğenir misin :) Teşekkürler" gibi yazılar bırakırlar. Aslında mesajlarındaki gizli anlam "Hikayemi beğen ki daha çok ön plana çıksın."dır. Ancak bu mesajların yazarlarının yazdıklarına ne kadar bakarsanız bakın okunacak bir şey göremezsiniz. Amaç yazdıklarının okunması değil ego tatminidir.

2.  Beğeni Teröristleri
Bu yazarlar yukarıdaki eylemi mesajla değil karşı yazarın yazdığı bölümleri art arda beğenerek gerçekleştirirler. Sizin yazdığınız hikayeyle alakaları yoktur ancak yine de beğenerek ilgi gösteriyormuş gibi görünürler ve aynı ilgi alakayı da sizden görmek isterler çünkü tek amaçları beğeni sayısını artırıp eserlerinin sıralamasını yükseltmektir. Böylece harika yetenekli ve popüler bir yazar olabileceklerdir.

3. Çekingen İlgi Arayıcıları 
Bu yazarların da yukarıdaki ilk iki maddede belirttiğim gibi bir iki okunmamış beğenilmemiş hikayesi vardır ve bu yazılarının şanını artırmak adına hedeflenen yazara bir takip-bir beğeni şeklinde dikkat çekme hamlesinde bulunur. İşe yarıyor mu orası tartışılır.

4. Çılgın Fanfiction Yazarları
Bu yazarların hakkını vermek lazım, yazılarının illa okuyucuları vardır ve yazarla okuyucu arasında kesinlikle bir alış veriş vardır. Bir hikaye başlatırlar ve okuyucunun favori çiftlerine göre hunharca fanfictionlar yazarlar. Bu fan kurguları okuyucunun isteğine göre cinsel ögeler, okuyucunun aklını bükecek üzücü olaylar ve sairesi barındırabilir. Karşılıklı bir aldım-verdim olayı olduğundan bu yazarlar da oldukça popülerdir fakat yaldızlı kapılara dokunabileceklerinden şüpheliyim.

5. (Anime, Film, Kitap Başlığı) Whatsapp Muhabbetçileri
Bu yazarlar yazılarına zerre dahi anlam veremediğim Wattpad yazarlarıdır. İçinde bulundukları fan grubuna kendilerini kaptırırlar ve "Acaba şunun şunun karakterleri şurada muhabbet etseydi nasıl olurdu?" gibi düşüncelerle oturup sadece diyalog yazarlar. Ve garip bir şekilde bu sade diyaloglar fazlaca beğeni alır.

Bunlar dışında hikayeciliği gerçekten güzel olan yazarlarımız da var. Ancak beğeni bombardımanlarına uğrayan ilgi açı, içi boş yazıların gölgesinde kalıyorlar bir bakıma. Bu durumda Wattpad genç yeteneklere yazarlığın kapısını açmakta engellere rastlıyor. Bunun örneklerini raflarda görebilirsiniz mesela. Ya da açıp popüler olan bazı yazılara da bakabilirsiniz.

Bu ve bunun gibi sebeplerden dolayı hikaye yazıcılığımı bitirmeye karar verdim. Yazsam da başka bir diyalog hikayesinin gölgesinde kalacak zaten. Belki ben de beyin bükücü ögeler barındıran fan kurguları yazarım. Beyin bükmede iyiyimdir zira.

Okuduğunuz için teşekkürler! Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

2016/06/12

Anime Yorumu: Showa Genroku Rakugo Shinjuu ve Rakugo Üzerine

Merhaba millet! Uzun süreden sonra anime ve oyun yorumlarıyla buradayım ve sezonu kış boyunca beni derinden etkileyen, kimi bölümde doyasıya eğlenip kimi bölümde göz yaşlarına boğulduğum bir animeyle açmak istiyorum.

İsim: Showa Genroku Rakugo Shinjuu
Mangaka: Haruko Kumota
Tür: Drama, Josei
Bölüm Sayısı: 13 + 2 OVA (2. sezon gelecek)
Stüdyo: Studio Deen
Yayın Yılı: 2016
Myanimelist Puanı: 8.65

Seslendirme Kadrosu
Yuurakutei Yakumo (Kikuhiko) - Ishida Akira / Kobayashi Sanae (çocukluğu)
Yuurakutei Sukeroku (Shin) - Yamadera Kouichi
Miyokichi - Hayashibara Megumi
Konatsu - Kobayashi Yuu
Yotarou - Seki Tomokazu
Matsuda - Ushiyama Shigeru


Showa Genroku Rakugo Shinjuu, Türkçesiyle Showa ve Genroku Dönemi Rakugo ve Aşıkların İntiharı, Haruko Kumota'nın aynı isimli mangasının anime adaptasyonu. Başlangıçta iki ova bölümü olarak yayınlandıysa da sonradan iki bölüm birleştirilerek ilk bölüm halinde yayınlandı ve 13 bölüm yayınlandıktan sonra final verdi. Hem hikaye açısından hem de seslendirme kadrosu açısından zengin olan animenin ikinci sezonunun ne zaman çıkacağı henüz belli değil.


Anime ilk başlarda eski yakuza üyesi olan Yotarou'nun çete dövüşlerinden sıyrılıp tek tutkusu olan Rakugo'ya dönüşünü konu alsa da sonrasında kendisine Rakugo'nun inceliklerini anlatması için yalvardığı ünlü Rakugo sanatçısı Yuurakutei Yakumo'nun hayat hikayesi üzerinde yoğunlaşır.

Yotarou ve Yakumo
Hikaye adını aldığı Showa ve Genroku dönemlerinde geçmekte. Yakuza üyesi olan Yotarou hapisten serbest bırakılır bırakılmaz dinleyip hayranı olduğu "Shinigami" isimli Rakugo'nun anlatıcısının izini sürmeye başlar. Yuurakutei Yakumo'yu bulduktan sonra Yotarou ne pahasına olursa olsun öğrencisi olmak istediğini dile getirecektir. Şu ana kadar hiç öğrenci kabul etmemiş olan Yakumo ise bir nedenden dolayı Yotarou'yu öğrencisi olarak kabul edecektir. Ama bunca zamandır teklifleri reddeden Yakumo, neden Yotarou'yu kabul etmiştir?


Bunu hikayenin geri kalanında zevkli Rakugo performanslarıyla öğreneceksiniz.






 İzleyici her ne kadar şapşal ve sevimli tavırlarıyla dikkat çeken Yotarou'nun akıbetini merak etse de Yakumo'nun yürek acıtan hikayesi Yotarou'yu unutturup izleyiciyi ekrana kilitlemeyi başarıyor. Burada Yakumo ve en yakın dostu Sukeroku'nun seslendirme sanatçıları olan Ishida Akira ve Yamadera Kouichi'nin başarılı hikaye anlatıcılığını es geçmemek gerek.







Yakumo (O zamanki lakabıyla Kikuhiko)'nun Shinigami adlı Rakugo'su

"Nedir yahu bu Rakugo?" diye soranlarınız için Japon edebiyatında yer eden ve Showa döneminde en parlak dönemini yaşayan Rakugo, tek bir anlatıcının birden fazla karakterin rolüne bürünerek bir hikayeyi anlatmasıyla yapılan bir tiyatro türüdür. Rakugo'nun Türk Edebiyatındaki ismi Meddah'tır.

Anlatıcı yani Rakugoka, sahnenin ortasında oturarak hikayesini anlatır ve bunu yaparken üzerindeki yeleğini ve elindeki kağıt yelpazesini sıklıkla kullanır. Hikayelerde en az iki karaktere bürünür ve karakterler arasındaki farklılığı belirtmek adına ses tonunu yükseltir ya da alçaltır.

Rakugo sanatçıları eğitimleri bitmiş Rakugo yapmaya hazır öğrencilerine kendi soyadlarını verirler ve böylece isimleri nesiller boyu yaşamaya devam eder.


Animeye yeniden dönüp birkaç düşüncemi paylaşacak olursak...

Anime çıkmadan önce fragmanı izlediğimde serinin eğlenceli ve sürükleyici olacağını düşünmüştüm. Ve düşündüğüm gibi de oldu. Ancak finali o kadar tersi yöndeydi ki izlerken yüzüm şekilden şekle girdi ve gözyaşlarımı tutamadım. Tek kelimeyle şok ediciydi. Yakumo'nun hikayesi son bölümüne kadar mükemmel bir şekilde yansıtılmış. Ayrıca animenin müzikleri de bir o kadar güzeldi. Klasik ve jazz müzikle döneminin "geleneksel"liği bu kadar mükemmel yansıtılabilirdi. Anime dışında da dinlenilebilecek mükemmel bir OST albümü var.

Seslendirmeden de bahsetmeden geçemeyeceğim çünkü bu animenin en can alıcı noktası hikaye anlatımı kısımlarıydı. Açıkçası bu seride Seki Tomokazu'yu daha çok göreceğimi ummuştum bu yüzden biraz hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyebilirim. Ama onun yerine Yamadera Kouichi'nin bu işte ne kadar iyi olduğunu gördüm ve Kouichi-san favori seiyuularımdan biri oldu bu animeyle.

Ishida Akira'ya gelince... Animeyi izlerken "Acaba karakteri seiyuusuna bakarak mı çizmişler?" diye düşünmeden edemedim. Seslendirdiği karakterler içinde kendisine en çok benzeyen karakter Yakumo sanırım.  Hem kişilik açısından. Hem yetenek açısından. 

Rakugo Shinjuu'yla ilgili Cool Voice adlı dergiye verdiği röportajın resimlerine buradan erişebilirsiniz.
("Eh? N'oldu? Neden buraya bakıyoruz? Ne alaka?" dediğinizi duyar gibiyim. Ama anlamıyorsunuz. Bu gerçekten çok değerli. Sormayın.)

Ve son olarak Yakumo'nun bir erkek olarak bir bayana taş çıkartabileceğinden bahsedelim.

 
muah
 Ve bir o kadar da yakışıklı oluşundan.


Yazı yorum yazısı olmaktan çıkıp Yakumo'ya olan hayranlığımı anlatan bir fangirl yazısı olmadan burada sonlandırıyorum. Tarihi anime severler ve josei severlerin izlemesini şiddetle tavsiye ederim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere!

2016/03/04

Japon Şehir Efsaneleri 2: Hachishaku-sama

Merhaba millet! Bu yazımda beni oldukça ürküten bir şehir efsanesinden bahsetmek istiyorum. Bir önceki yazımda bilinen ve filmlerde ismi geçen bazı efsanelerden bahsetmiştim. Bu yazıda Hachishaku-sama'yla tanışacak ve onun hakkında ürkütücü bir hikaye okuyacağız. Hazır olun~


Hachishaku-sama, adının da belirttiği üzere iki buçuk metre uzunluğunda ve çocukları hedef alan bir kadın. Beyaz bir elbise giyer ve yürürken "Po...po...po..." diye ses çıkarır. Bir çocuğu beğendiği zaman onu kendine çekmek için her türlü oyunu oynar. 

İşte onunla ilgili anlatılan hikayelerden biri...

Dedemler Japonya'da yaşardı. Her yıl ailem onları ziyarete giderken beni de yanlarına alırlardı. Küçük bir köyde, arka bahçesi büyük bir evde otururlardı. Yazın orada oynamayı çok severdim. Geldiğimizde dedem ve büyük annem beni kollarını açarak karşılarlardı. Tek torunları olduğum için beni hep şımartırlardı.

Onları son görüşüm 8 yaşındayken gittiğim yazdı.

Her zamanki gibi Japonya'ya bir bilet almış ve hava alanına indiğimizde köylerine arabayla gitmiştik. Beni gördüklerine çok sevinmişler ve bana verecek bir sürü küçük hediye hazırlamışlardı. Annem ve babam baş başa vakit geçirmek istediklerinden birkaç gün sonra Japonya'nın başka bir yerine gitmişler ve beni dedemlere emanet etmişlerdi.

Bir gün arka bahçede oynuyordum. Dedemler evin içerisindeydi. Sıcak bir yaz günüydü ve dinlenmek için çimenlerin üzerine uzanmıştım. Bulutlara bakıp yüzüme vuran ince güneş huzmelerinin ve rüzgarın tadını çıkarıyordum. Tam yerimden kalkmak üzereyken bir ses işittim.

"Po...po...po...po...po..."

Ne olduğunu anlayamamıştım ve nereden geldiğini bilmek imkansızdı. Sanki sesi birileri çıkarıyormuş gibiydi, sanki biri derin, erkeksi bir sesle "Po...po...po..." diyordu.

Sesin kaynağını arama gayesiyle etrafıma bakınıyordum ki arka bahçeyi saran uzun çitlerin üstünde bir şeyin durduğunu fark ettim. Bir hasır şapka. Aslında üstünde değil de arkasında duruyordu. Sesin geldiği yer de orasıydı.

"Po...po...po...po...po..."

Sonra şapka birileri onu giyiyormuş gibi hareket etmeye başladı. Şapka çitlerin arasında durunca o aradan bir yüzün bana baktığını fark ettim. Bir kadındı. Ama çitler uzundu...neredeyse iki buçuk metre kadar...

Kadının bu kadar uzun olmasına şaşırmıştım. Cambaz ayaklığı ya da bir çeşit uzun topuklu ayakkabı giyip giymediğini merak etmiştim. Çok geçmeden kadın ortadan kayboldu ve o garip ses de onunla birlikte silinip gitti.

Şaşkınlıkla ayaklandım ve içeriye girdim. Dedemler mutfakta oturmuş çay içiyorlardı. Masaya oturdum ve bir süre sonra gördüklerimi onlara da anlattım. Benimle pek ilgilenmiyorlardı...taa ki o garip sesi çıkarana kadar.

"Po...po...po...po...po..."

Sesi taklit edince ikisi de aniden donakalmıştı. Büyük annemin gözleri irileşti ve eliyle ağzını kapattı. Dedem birden ciddileşip beni kolumdan kavradı.

"Bu çok ciddi..." dedi bana telaşlı bir biçimde. "Bize boyunun...tam olarak ne kadar olduğunu söylemelisin."

"Bahçe çitleri kadar uzundu." dedim korkmaya başlayarak.

Dedem beni soru yağmuruna tutmaya başlamıştı. 

"Nerede duruyordu?"

"Bu ne zaman oldu?"

"Sen ne yaptın?"

"Seni gördü mü?"

Elimden geldiği kadarıyla sorularına yanıt vermeye çalıştım. Dedem aniden koridora fırladı ve birilerini aradı. Ne konuştuğunu duyamamıştım. Büyük anneme baktım, titriyordu.

Dedem yeniden içeriye daldı ve büyük anneme hitaben konuşmaya başladı.

"Bir süreliğine çıkmam gerek." dedi. "Sen burada çocukla kal. Ve sakın gözünü ondan ayırma."

"Neler oluyor dede?" dedim ağlamaklı bir sesle.

Bana üzgün gözlerle bakıp "Hachishaku-sama seni beğenmiş." dedi ve aceleyle evden çıkıp kamyonetiyle buradan uzaklaştı.

Büyük anneme dönüp "Hachishaku-sama kim?" diye sordum.

Titreyen sesiyle bana "Endişelenme." dedi. "Deden bir çaresini bulacak. Korkacak bir şey yok."

Gerginlikle mutfakta oturup dedemin dönüşünü beklerken büyük annem bana neler olup bittiğini anlattı. Çevreye musallat olan şey hakkında bir şeyler söyledi. Boyundan dolayı ona "Hachishaku-sama" diyorlarmış. Japoncada "Hachishaku", "İki buçuk metre" demekmiş.

Aşırı derecede uzun boylu bir bayan suretinde görünür ve derin bir erkek sesiyle "Po...po...po..." dermiş. Kişiden kişiye farklı görünebilirmiş. Kimisi onu kimonolar içinde duran yabani, yaşlı bir kadın olarak, kimisi ise beyaz ölü kefeni içinde duran bir kız olarak görürmüş. Hiç değişmeyen bir şeyi varsa o da boyu ve çıkardığı sesmiş.

Uzun zaman önce keşişler onu yakalayıp köyün dışında yıkıntılık bir evin içine hapsetmeyi başarmışlar . Onu "Jizou" adını verdikleri dini heykelleri yıkıntılığın dört bir yanına koyarak hapsetmişler ve oradan çıkabilmesinin imkanı yokmuş. Ama nasıl olduysa bir şekilde kaçmayı başarabilmiş.

En son gördüklerinde 15 sene önceymiş. Büyük annem Hachishaku-sama'yı gören her kimse birkaç gün içinde kaderinin ölümle kesiştiğini anlattı.

Kulağa oldukça aptalca geliyordu, inanıp inanmamam gerektiğini bilmiyordum.

Dedem yanında yaşlı bir kadınla geri dönmüştü. Kadın isminin "K-san" olduğunu söyledi ve elime buruşmuş bir kağıt parçası sıkıştırıp "Bunu al ve yanından ayırma." dedi. Sonra da dedemle ikisi bir işlerini halletmek için merdivenlerden yukarı çıktılar. Bir kez daha büyük annemle mutfakta baş başa kalmıştım.

Tuvalete gitmem gerekiyordu. Büyük annem benimle tuvalete kadar geldi ve kapıyı kapatmama izin vermedi. Tüm bunlar beni iyice korkutmaya başlamıştı.

Bir süre sonra dedem ve K-san beni yukarı çağırıp odama götürdüler. Pencereler gazetelerle kaplanmış ve üzerilerine bir sürü dua yazılmıştı. Odanın dört köşesine içinde tuz bulunan birer küçük kase ve odanın ortasında da ahşap bir kutunun üzerinde duran bir Buda heykeli vardı. Bir de parlak mavi renkte bir kova...

"Kova ne için?" diye sordum.

"Tuvalet ihtiyacını karşılaman için." dedi dedem bana.

K-san beni yatağıma oturtup konuşmaya başladı. "Yakında güneş batacak, bu yüzden beni dikkatlice dinle. Yarın sabaha kadar bu odadan dışarıya çıkmamalısın. Yarın sabah saat yediye kadar ne olursa olsun asla bu odadan çıkma. Zamanı gelene kadar ne deden ne de büyük annen seninle konuşacak. Unutma, sakın ama sakın odadan dışarıya adımını atma. Neler olduğunu annen ve babana ben anlatacağım."

Ses tonu o kadar ciddiydi ki tek yapabildiğim sessizce kafamı sallamak olmuştu.

"K-san'ın dediklerini yapmalısın." dedi dedem. "Ve sana verdiği kağıdı sakın bırakma. Bir şey olursa Buda'ya dua et. Biz gittikten sonra kapıyı kilitlediğinden de emin ol."

Koridora çıktılar, onlara veda ettikten sonra odamın kapısını kapatıp kilitledim. Televizyonu açıp izlemeye çalıştım ancak o kadar gergindim ki midem kasılıyordu. Büyük annem benim için biraz atıştırmalık ve pirinç topu bırakmıştı ama yiyemedim. Hapisteymişim gibi hissediyordum, baskı altındaydım ve korkmuştum. Yatağıma uzanıp bekledim. Çok geçmeden uykuya dalmıştım.

Uyandığımda saat biri geçmekteydi. Aniden bir şeyin pencereme vurduğunu duydum.

"Pıt, pıt, pıt, pıt, pıt...."

Tüm kanımın yüzümden çekildiğini ve kalbimin deli gibi çarpmaya başladığını hissettim. Umutsuzca kendimi sakinleştirmeye çalıştım rüzgarın sesidir ya da ağacın dalları çarpıyordur diye. Sesi bastırmak için televizyonun sesini açtım. Sonunda ses kesildi.

Ama o an dedemin bana seslendiğini duydum.

"İyi misin?" diyordu bana. "Korkuyorsan orada tek başına kalmak zorunda değilsin. Yanına gelip seninle oyalanabilirim."

Gülümsedim ve hışımla kapıyı açmaya koştum ama aniden duraksadım. Vücudumdaki tüm tüyler havaya kalkmıştı. Kulağa dedemin sesi gibi geliyordu ama nedense biraz farklı gibiydi. Ne olduğunu açıklayamıyordum ama öyleydi...

"Ne yapıyorsun?" dedi dedem. "Kapıyı açsana."

Göz ucuyla sol tarafıma baktım ve tüylerim diken diken oldu bir kez daha. Kasenin içindeki tuz yavaşça siyah renge bürünüyordu.

Kapıdan uzaklaştım. Tüm vücudum korkuyla titriyordu. Buda heykelinin önünde diz çöktüm  ve bana verilen kağıdı sıkıca kavradım. Yardım için durmadan dua ettim.

"Lütfen beni Hachishaku-sama'dan koru..." diye yalvardım.

Ve o anda dışarıdaki sesin şöyle dediğini duydum.

"Po...po...po...po...po...po..."

Penceredeki ses yeniden başlamıştı. Korku içinde heykelin önünde büzüştüm ve tüm geceyi ağlayıp dua ederek geçirdim. Hiç bitmeyecek zannetmiştim ama neyse ki sabah olmuştu. Kaselerin içindeki bütün tuz kapkara olmuştu.

Saatimi kontrol ettim. Yedi buçuktu. Dikkatlice kapıyı açtım. Büyük annem ve K-san dışarıda beni bekliyorlardı. Büyük annem beni görünce göz yaşlarına boğuldu.

"Şükürler olsun ki hala hayattasın." dedi.

Merdivenlerden aşağıya indiğimde annem ve babamı mutfakta otururken görünce şaşırdım. Dedem içeriye girip "Acele edin! Yola koyulmalıyız!" dedi.

Ön kapıya geldik, siyah bir kamyonet yolda bekliyordu. Köyden birkaç adam etrafında duruyor ve beni göstererek fısıldaşıyorlardı. "İşte bu o oğlan." diye...

Kamyonet dokuz koltukluydu. Beni ortaya oturtup sekiz adam etrafıma dizdiler. K-san sürücü koltuğundaydı.

Solumda oturan adam beni süzüp "Başını fena yakmışsın. Çok korkmuşsundur kesin. Şimdi kafanı eğ ve gözlerini sıkıca kapat. Biz göremiyoruz belki ama sen görebilirsin. Buradan güvenli bir şekilde çıkasıya kadar gözlerini kapalı tut." dedi.

Dedem bizden önde sürüyor babamsa arabasıyla bizi arkadan takip ediyordu. Herkes hazır olduğunda minik konvoyumuz hareket etmeye başlamıştı. Oldukça yavaş bir şekilde ilerliyorduk... 20km/s kadar hatta belki daha da az. Bir süre sonra K-san "Şimdi zorlu kısıma geliyoruz." dedi ve bir çeşit dua mırıldanmaya başladı.

İşte o anda sesi işitmeye başladım.

"Po...po...po...po...po...po..."

K-san'ın bana verdiği kağıdı avuçlarımın arasında sıkıca tuttum. Kafamı eğdim ama dışarıya da baktım. Beyaz bir elbisenin rüzgarda salındığını gördüm. Kamyonetle birlikte hareket ediyordu. Hachishaku-sama'ydı bu. Pencerenin dışında bizimle aynı hızda hareket ediyordu.

Sonra aniden eğildi ve kamyonetin içine baktı.

"Hayır!" diye haykırdım.

Arkamda duran adam "Gözlerini kapat!" diye bağırmıştı.

Hemen gözlerimi sıkıca kapattım ve elimdeki kağıdı sıktım. Sonra yine vurma sesi başladı.

Pat, pat, pat, pat, pat...

Ses daha da yükseldi.

"Po...po...po...po...po...po...po..."

Etrafımızdaki bütün pencerelere vuruyordu. Kamyonetteki herkes korkmuş, gergin bir şekilde mırıldanmaya başlamıştı. Hachishaku-sama'yı göremiyor, sesini duyamıyor ancak pencereye vurulma sesini işitebiliyorlardı. K-san'ın dua eden sesi yükselmiş ve neredeyse bağırmaya dönüşmüştü. Kamyonetin içindeki baskı dayanılmazdı.

Bir süre sonra vurma sesi kesildi ve ses ortadan kayboldu.

K-san bize bakıp "Sanırım artık güvendeyiz." dedi.

Etrafımdaki herkes rahatlayıp derin birer soluk almıştı. Kamyonet yolun kenarına yanaşıp durdu ve adamlar kamyonetten indi. Beni babamın arabasına aldılar. Annem beni göz yaşlarıyla kucakladı.

Dedem ve babam adamlara eğilerek teşekkür ettiler ve onlar kendi yollarına gittiler. K-san arabanın penceresine yanaştı ve bana verdiği kağıdı ona göstermemi istedi. Elimi açıp baktığımda ise kağıdın tamamen siyaha büründüğünü gördüm.

"Sanırım artık iyi olacaksın." dedi bana. "Ama ne olur ne olmaz, bu biraz daha sende kalsın." Ve ardından bana yeni bir kağıt daha verdi.

Daha sonra hemen hava alanına gittik, dedem bizi ağırladı. Havalandığımızda annem ve babam rahatlarcasına soluklandılar. Babam "Hachishaku"yu daha önce de duyduğunu söyledi. Yıllar önce de bir arkadaşına musallat olmuş. Çocuk kaybolmuş ve onu gören kimse ama kimse olmamış.

Babam onun tarafından beğenilip ondan kurtulan ve kendi hikayelerini anlatan insanların da olduğunu söyledi. Japonya'yı terk edip başka bir yere yerleşmek zorunda kalmışlar ve asla memleketlerine geri dönememişler.

Kurban olarak hep çocukları seçermiş. Söylentilere göre nedeni çocukların ailelerine bağımlı olmasıymış. Ailesinden biriymiş gibi davrandığında onları kandırmak kolay olurmuş.

Dediğine göre kamyonetteyken etrafımda oturanlar hep bize kan bağıyla bağlı yakınlarımızmış ve bu yüzden kamyonetin önünde ve arkasında dedemle babam sürüyormuş. Bunların hepsi "Hachishaku-sama"nın kafasını karıştırmak içinmiş. Herkesi bir araya toplamak zor olduğundan tüm gece odada kapalı kalmak durumunda kalmışım.

Bana onu hapis tutan Jizou heykellerinden birinin kırıldığını, bu sayede kaçıp gelebildiğini söyledi.

Tüylerim diken diken olmuştu. Sonunda evime dönebildiğim için mutluydum.

Tüm bunlar 10 seneden fazla bir süre önce yaşanmıştı. O zamandan beri dedemleri görmüyordum. Ülkeye de ayak basamıyordum tabii. Olaydan sonra hep birkaç haftada bir onları aradım telefonda muhabbet ettik.

Yıllar sonra bunun yalnızca bir hurafe olduğuna kendimi inandırabilmiştim, sanki tüm bu olanlar kötü bir şakadan ibaretmiş gibi. Ama kimi zaman tereddüt ettiğim zamanlar olmuyor değil.

Büyük babam iki yıl önce vefat etti. Hasta olduğu zamanlar onu ziyarete gelmeme izin vermedi ve cenazesine de gelmemem için katı tedbirler aldırttı. Bu oldukça üzücüydü.

Büyük annem birkaç gün önce aradı. Kanser olduğunu söyledi. Beni çok ama çok özlediğini ve ölmeden önce beni son kez görmek istediğini söyledi.

"Emin misin büyük anne?" dedim. "Sence güvenli mi?"

"On yıl oldu." dedi. "Üzerinden uzun zaman geçti. Unutuldu gitti artık. Sen de büyüdün. Eminim bir sorun çıkmayacaktır."

"Ama...ama... ya Hachishaku-sama?" dedim.

Bir anlığına karşı tarafta bir sessizlik oldu. Sonra derin, erkeksi bir ses bana karşılık verdi.

"Po...po...po...po...po..."


2016/02/03

Anime Yorumu: Sakamichi no Apollon / Gekkan Shoujo Nozaki-kun

Herkese merhaba!
Bir süredir değerli bir arkadaşımın önerileriyle güzel animeler izlemekteyim. Bunlardan ikisi hakkında bu gönderide azıcık gevezelik edeceğim. Öncelikle durmadan araya engellerin girdiği Gekkan Shoujo Nozaki-kun'dan bahsedelim.


Gekkan Shoujo Nozaki-kun, gülünç yanlış anlaşılmaların süslediği birbirine örüşük ilişkilerin hikayesini anlatan sevimli mi sevimli bir shoujo animesi. Ana karakterlerimizden biri olan Nozaki-kun, anime süresince eserine sadık, azimli bir mangaka olarak yolunda kararlı adımlarla ilerlemeye çalışıyor. Diğer yandan ise diğer ana karakterimiz, asıl kızımız Chiyo, Nozaki'ye olan aşkını açıklamaya çalışırken sonu gelmeyen yanlış anlaşılmalar silsilesine kapılıyor ve seri sonuna kadar bunlardan bir türlü kurtulamıyor. Her ne kadar Nozaki'nin düz mantıklılığına isyan etsem de aralarındaki bu inişli çıkışlı, bilmeceli ilişkiye hayranlıkla bakmıyorum değil.


Kabul edin finalde hepiniz "NEDEN HAVAİ FİŞEKLER!!1!1!1?" diye bağırdınız.

Ana çift bir yana diğerlerini de bayılarak izledim. Böyle birbirinden alakasız fakat birbirine yakışan çiftler olduğuna inanmıyorum. >w<

Kashima ve Hori mesela. Seo ve Waka ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar gözümde bu ikisi kadar parlayamadılar. Acayip tatlılar!


Ve hiçbir zaman hak ettiği ilgiyi göremeyen zavallı Mikorin'i unutmayalım. Bana kalırsa serideki en havada kalan fakat kalmaması gereken karakterdi. Animedeki en güzel renkti! Ne demek Mikoshiba'ya diğerlerinden az rol verelim!!1!?

Mangaya başlama sebebimsin Mikorin.


Ve izledikten sonra hızımı alamayıp baştan izlediğim seri Sakamichi No Apollon. Normalde çok az seriyi oturup baştan izlemişliğim vardır ve bunlardan biri ve en etkileyicisiydi bu. Yani, nasıl anlatsam bilemiyorum ne demek istediğimi ancak izledikten sonra anlayabilirsiniz.

Sene 60'lar. Japonya'nın çalkantılı ve değişimin eşiğinde olduğu zamanlar. Ve tüm bunlardan uzakta üç liseli genç: Jazz müziğin ve bateri çalmanın hayatını oluşturduğu Kawabuchi Sentarou, Mukae Müzik Dükkanı'nın sevimli mi sevimli yüzü Mukae Ritsuko ve tüm bunlardan alakasız bir şekilde yaşamını sürdüren ve ileride mucizevi bir şekilde hayatını bu iki gençle birleştirecek olan Nishimi Kaoru. Sakamichi No Apollon hem döneminin yaşantısını hem de o zamanın gençleri arasındaki masumane ilişkileri mükemmel bir şekilde yansıtıyor. Seri içinde akıp giden jazz melodileri de bir o kadar nefis.

Animeyi hala sevimsiz buluyorsanız size Suwabe Junichi tarafından seslendirilen seksi bir trompetçi sunalım~
Açıkçası beni animeye bağlayan en büyük öğelerden biriydi Jazz. İlk bölüm beni dört-beş sene öncesine, soğuk bir kış gecesi odamın bir köşesinde her akşam radyoda verilen Jazz programını dinlediğim zamanlara götürdü. Program yayından kaldırıldığında ne kadar üzülmüştüm... O gece tanıştığım melodilerle seneler sonra yeniden karşılaşmak beni acayip mutlu etmişti.

Diğer bir öğe de animenin geçtiği zamandı.

Bunun dışında karakterlerin hepsi birbirinden özel ve eşsiz. Özellikle Kaoru. eheh

Kaoru tatlılığı ve Sentarou şapşallığı.
Yeniden olsa yeniden izleyebileceğim ve ne kadar izlersem izleyeyim finalinde aptal aptal sırıtırken ağlayacağım bir seridir. İzlemenizi tavsiye ederim.

Bu iki animeden birini izlediyseniz görüşlerinizi belirtmekten çekinmeyiniz. Önerilerinize de açığım ayrıca. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere~

2016/01/05

Otome for Dummies

Merhaba millet! Umarım bu soğuk havaların esiri olup vücut sıcaklığınız kırkı geçmesine rağmen odanızın bir köşesinde tir tir titremiyorsunuzdur. Eğer bunları okurken kafanızı olumlu bir şekilde sallıyorsanız, ki öyle bir durumdaysanız bilgisayarı açmaya gücünüzün olacağını da sanmıyorum ama, geçmiş olsun dileklerimi kabul etmenizi istiyorum. Kendinize dikkat ediniz lütfen ;^; <3

Bu yazıda aslında bildiğiniz bir oyun türünün anlamsız bir şekilde detaylandırılmış halini okuyacaksınız. Bu yüzden bazı yerleri >>skip tuşuna basarak atlayabilir ve ilginizi çeken yerleri okuduktan sonra aşağıya yorum bırakabilirsiniz. Young-chan, bu yazım senin için.


Otome Game (Japoncasıyla: 乙女ゲーム / Otome Gēmu, Türkçesiyle: Genç Kız Oyunu), oyuncu kitlesinin genellikle genç kızlar ve bekar bayanlardan oluştuğu oyunlardır. Hikaye bir bayan ana karakterin etrafında gelişir ve finalde oyunun içindeki birbirinden farklı kişilikte birkaç yakışıklı erkekten biriyle mutlu sonun getirilmesi beklenir (Bu çok nadir olarak bir bayan karakter de olabilir.) Konuları genellikle shoujo/josei tarzı mangalarla aynıdır. Otome oyunları, visual novel ve simülasyon oyunu olarak iki çeşittir ama ikisi de oynanış biçimi açısından neredeyse aynıdır.


Ana Karakter / Oynanış Şekli

Otome oyunlarında kontrol edebildiğiniz bir ana karakter (MC: Main Character, Heroine) vardır ve bu karakterle oyun içinde yaptığınız seçimlere göre bir sona varacaksınızdır. MC'lerin çoğunlukla kendi isimleri vardır fakat bu isimler oyuncunun tercihine göre değiştirilebilir. Amnesia, Brother's Conflict gibi oyunlarda tek bir ana karakter seçimi varken, Norn9 gibi oyunlarda üç ana karakter arasından seçim yapılabiliyor. Kimi oyunlarda ana karakterler için seslendirme seçeneği yokken kimi ana karakterlerin seslendirme sanatçıları vardır ve oyun içinde hikaye anlatımını ve çeşitli karakter tepkilerini bu seslendirmeciler yapar.

Norn9'ın oynanabilir 3 ana karakteri

Otome oyunlarında oyuncu, kendini ana karakterin yerine koyarak (isim değişimi bu yüzden oyuncuya bırakılıyor) oynar ve karakterler arasından seçim yaparak onun hikayesini (Route) bitirmeye çalışır. 

Visual novel otome oyunlarında ana karakterin dış görünüşünü değiştirmek için seçenek yoktur ancak hikayenin gidişatına göre çıkan CG (Computer Graphics) resimlerinde değiştiğini görebilirsiniz.


Simülasyon otome oyunlarında ise seçilen karakterle ana karakter arasındaki romantizmi yükseltmek için kıyafet, aksesuar alımı tarzı seçenekler sunulur ve oyuncu bunları satın alarak karakterinin görünüşünü değiştirebilir. Aynı zamanda bu tarz otome oyunlarında seçilen karakterle aranızdaki bağın güçlenmesi için karakterin kendini geliştirmesi gerekebilir. Seçilen karakterin kişiliğine göre ana karakter Güzellik, Zeka, Tarz, Sosyal İlişkiler gibi özelliklerinden birkaçını diğerlerine göre daha fazla geliştirir ve bu şekilde oyunun iyi sona çıkması daha kolay olur. (Mesela seçilen karakter zeki bir tipse ana karakterin de Zeka'sını geliştirmesi beklenir. Ah~ Simülasyon olmasına rağmen gerçek hayattan o kadar uzaksınız ki~)

Simülasyon Otome Oyunu Olan Tokimeki Memorial Girl's Side'ın Oyun Ekranı

Genel olarak otome oyunlarında her bir karakterin bir iyi sonu, iki kötü sonu ve bir de normal sonu bulunur. Bunlar karakterin tipine göre de değişebilir tabii. (Mesela Amnesia'nın Ukyo'sunun tam 7 kötü sonu var. Nedenini sormayın...)

Son olarak hikayeye göre ana karakterler de belirli karakteristik özellikler ve geçmişlerle gelirler ama bazı istisnalar olabilir. (Buna yine Amnesia'dan örnek verebiliriz. Ana karakter hafızasını kaybetmiş bir kızdır ve kişilik özellikleri seçtiği hikayeye göre değişiklik göstermektedir.) Ancak buna rağmen bundan sonra vereceği tavırlar tamamen oyuncuya aittir.


Seçilebilir Karakterler, Yan Karakterler ve Karakter Tipleri

Otome oyunlarında oyuncu karakter tiplemelerine göre bir karakter seçer ve onunla hikayesini oluşturmaya devam eder. Bunun yanında kalan karakterler hikayeye yan karakter olarak dahil olur ve böylece hikaye eksik kalmadan finale ulaşır. Kimi zaman bu yan karakterler, seçilen karakterin rakibi ya da en iyi arkadaşı olabilir. Bunun yanında hikayeye anne, baba, en iyi arkadaş gibi yan karakterler de eklenebilir ve seçilen karakter için söylenenler ana karakter için de geçerlidir. Mesela en yakın arkadaşınız olarak hikayeye giriş yapan karakter aniden erkek arkadaşınıza göz koyan bir rakip çıkabilir. 


Tipik otome oyunlarında seçilebilir karakterler Zeki, Sevimli, Yakışıklı, Soğuk gibi tiplere ayrılır ve bunlara hikayenin çeşidine göre Dişil, Tsundere, Yandere tipler eklenebilir ve bu karakterler ünlü seslendirme sanatçıları tarafından seslendirilir ki bu da bu tür oyunların alıcı çekmesindeki en önemli etkenlerden biridir.



Küçük Bir Not: Otome kategorisinde yer alan fakat kimisi cinsellik içeren BL (Boys Love) oyunlar, bu tür oyunlardan farklı olarak iki erkeğin aşkını konu alan oyunlardır ancak bu oyunlar da genellikle bayan kesime hitap ettiğinden otome kategorisinde yer alabilmektedir. Tıpkı eroge ve galge oyunlar gibi BL oyunlar da otome oyunlarından tamamen farklıdır.




Dikkate Değer Otome Oyunları (PS/PC)
  • Amnesia
  • Brothers Conflict
  • Diabolik Lovers
  • Code: Realize ~Guardian of Rebirth~
  • Hakuouki
  • Harukanaru Toki No Naka De
  • Kiniro No Corda
  • La Storia Della Arcana Famiglia
  • Meine Liebe
  • Starry Sky
  • Tokimeki Memorial Girl's Side
  • Uta No Prince Sama
  • Yo-Jin-Bo
  • X-Note
  • Hatoful Boyfriend
  • Kamigami No Asobi
  • Norn9
  • Clock Zero
  • Dot Kareshi
  • Dandelion ~wishes brought to you~
  • RE:Alistair++

Mobil Oyunlar
  • Be My Princess (Voltage Inc.)
  • 10 Days with My Devil (Voltage Inc.)
  • My Sweet Bodyguard (Voltage Inc.)
  • Love Letter from Thief X (Voltage Inc.)
  • In Your Arms Tonight (Voltage Inc.)
  • Blood in Roses (Shall We Date?)
  • The Niflheim+ (Shall We Date?)
  • Guilty Alice (Shall We Date?)
  • Wizardess Heart (Shall We Date?)
  • Hakuoki
  • Amnesia Memories
  • Midnight Cinderella (CYBIRD)

  • Koyonapps
  • Accela Inc
  • アリスマティック
  • Okko Games

Online Oyunlar

BL Oyunlar
  • Dramatical Murder
  • Togainu No Chi
  • Suki na Mono wa Suki Dakara Shou ga nai!
  • Gakuen Heaven
  • Hadaka Shitsuji
  • Lamento
  • Sweet Pool
  • Lucky Dog

Oyun ve Visual Novel İndirilebilecek Yerler

Yukarıdakiler yalnızca öne çıkan oyunlar ve visual novellar. Eminim kaliteli yüzlerce oyun ve visual novel bulmak mümkün. Daha önce oynayıp listede göremedikleriniz varsa bana iletebilirsiniz. Ayrıca oynadıklarınızla ilgili yorumları aşağıya bırakmayı unutmayınız. 
Bir sonraki gönderide görüşmek üzere!
Tasarım: Zuri