2013/11/18

Sadece Bir Rüya (Yume Nikki Fanfiction)

Not: Nerden esti cidden bilmiyorum ama Yume Nikki hakkında aklımda yazacak bir şeylerin olmasına cidden sevindim. İki senedir bu oyunu oynuyorum ve her karakterin o kadar derin rolleri var ki insan oynarken kendini oyuna hapsediyor ister istemez. Sevdiğim oyun hakkında küçük bir hikaye yazmadan duramazdım herhalde...
Hikaye Madotsuki ve rüyalarında gördüğü "Shitai-san"la ilgili olacak. Shitai-san'ın anlamı "Bay Ölü" demek. Ne oyunda ne de mangada Shitai-san ile ilgili herhangi bir bilgi verilmiyor. Yağmurlu bir orman yolunda Madotsuki'nin karşısına çıkıyor sadece. Yerde kanlar içinde yatarken buluyor onu Madotsuki. Ama efektlerden biri olan "kedi"ye dönüşünce Shitai-san birden hareketlenmeye başlıyor. Acaba cidden ölü mü yoksa ölmek üzere mi kimse bilmiyor. Daha sonra Madotsuki Shitai-san'dan yeni bir efekt kazanıyor oyunda. "Şemsiye"yi...
Çoğu fanfiction'da Shitai-san'ı Madotsuki'nin abisi olarak kabul ediyorlar. Madotsuki ve onun kavgalı olduğunu, kavga ettikleri günden beri görüşmediklerini, daha sonra Madotsuki'nin abisinin araba kazasından öldüğü haberini almasıyla rüyalarında onu görmeye başladığını anlatıyorlar. Fakat ben bu hikayede farklı bir şekilde anlatacağım Shitai'yi :3 İyi okumalar. Okurken aşağıdakini dinlerseniz daha güzel olur ♥
Not 2: Fanart için Pixiv'den よしや'ya teşekkürler! ♥


--------------------------------------------------------------------------------------


















19 Kasım
03:35

Artık daha fazla dayanamıyorum. Bu evden çıkmanın başka bir yolu olmalı değil mi... Her yolu denedim. Bana söyleneni yaptım. Nedir bu "efektleri topla" zırvalığı ha? Beni yıpratmaktan başka bir şey yaptığı yok! Buna dayanamıyorum. Günlüğümü okuduğunuzu biliyorum sizi piç kuruları. Beni duyuyor musunuz? Size gerek duymadan çıkıp gideceğim bu evden! Size ihtiyacım yok...

Madotsuki, sayfaları gözyaşlarıyla yıkanmış ince kaplı günlüğünü kapattı ve kesik kesik iç geçirdi. Ağlamaktan gözleri şişmişti, hıçkırmaktan nefes alamıyordu. Bu eve kapanıp kaldığından beri rüyalarının içinde türlü dünyalarda geziniyor, gerçek hayata erişmenin bir yolunu arıyordu. Kendisine bulaşan her neyse ona gerçek hayatın burada, yani rüyalarında olduğunu söylemişti. Madotsuki buna inanmıyordu, inanmak istemiyordu. Bu karmakarışık korkunç rüyalarının bir son bulmasını istiyordu. Eski, sıkıcı yaşantısına kaldığı yerden devam etmek istiyordu. 
"Uyumayacağım." dedi kendi kendine. "Bu sefer uyumayacağım. Onları yeniden görmek istemiyorum."
Yatağına oturup dizlerini kendine çekti ve duvarda tik tak eden saate baktı. Bunca zaman uyumayıp ne yapacaktı? En sonunda yorgun düşecek ve bedeni kendini uykunun şefkatli ellerine teslim edecekti. Sıkıntıyla iç geçirip yanında duran cep telefonuna baktı. Ekrandaki çubuklar sinyal seviyesinin iyi olduğunu gösteriyordu. Fakat Madotsuki ne kadar denemişse de birilerine ulaşamamıştı. Ne kendisine sürekli işkence eden annesine, ne okuldaki piyano öğretmenine, ne de iki hafta önce tanıştığı o çocuğa...

Gözleri buğulanmıştı yine. Kafasını sağa sola sallayıp ağlamamak için kendini sıktı. Ama göz yaşları kendiliğinden boşanıyordu yanaklarından aşağıya. Elinin tersiyle yanaklarını silip telefonunu kavradı ve "o"nun numarasını bulup arama tuşuna bastı. Ekranda yanıp sönen isim "Shiro Taiji"ydi.

Shiro Taiji, Madotsuki'nin okuldan bir arkadaşıydı. Çok sevimli bir görünüşü olmasına rağmen yanına yaklaşan insanları soğukluğu ve sözleriyle itiyordu. Nedense insanlar ondan ya ürküyor ya da hoşlanmıyordu. "O velette kesinlikle bir şeyler var." demişti sınıfın serserilerinden biri. "Muhtemelen uyuşturucu kullanıyordur. Normal bir insan böyle cümleler kuramaz." 
Diğer biri de onaylayıp alaycı bir edayla eşlik etmişti. 
"Bütün gün orada oturup duruyor. Ölü gibi. Heh. Baksanıza, ona bir lakap buldum." 
Meraklı kalabalık gözlerini ona doğru çevirince çocuk sırıtmış ve mırıldanmıştı.
"Shitai-san. Shiro'nun "Shi"si, Taiji'nin "Tai"si~"
Kalabalıktan sinsi gülüşmeler yükselmişti. Tüm bunlardan habersiz Shiro kafasını sırasına koymuş, ölü gözlerini tavana dikmiş hareketsizce duruyordu. Aklından neler geçirdiğini tanrı bilirdi.
Madotsuki sınıfın köşesinde sessizce oturan bu çocuğu devamlı izlemiş, bir gün onunla tanışabilmeyi ummuştu. Sınıftaki dedikoduların aksine o, Shiro'nun kötü biri olmadığını düşünüyordu. Hatta belki sınıfın genelinden daha zeki ve anlayışlı biriydi. Yalnızca kendi seviyesi bu seviyedeki insanlarla uyuşmuyordu. Madotsuki'nin de tek sorunu buydu aslında. 
İnsanlarla anlaşamamak.

Daha sonra bir gün, okulundaki piyano öğretmeni Masada-sensei kendisini provalar için çağırdığında, Madotsuki midesinde kelebeklerin uçuştuğunu hissetmişti. 
"Geçen gün geldi ve klübe katılıp katılamayacağını sordu. Ben de onu kabul ettim." Masada sensei içtenlikle gülümsüyordu piyanonun başında oturup tuşları okşayan Shiro'ya bakarak. 
İşte Madotsuki o gün tam anlamıyla Shiro Taiji'nin kim olduğunu öğrenmişti. Shiro, küçüklüğünden beri annesi tarafından piyano çalmak üzere eğitilmiş ve piyano çalmak onun tek tutkusu olmuştu. İleride insanların kendisini bu şekilde tanımasını istiyordu. Ama annesi bir gün aniden şiddetli bir araba kazasında hayatını kaybedince Shiro piyano çalmayı bırakmış, arkadaşlarıyla olan bütün iletişimini kesmişti. Hayatında ışıldayan tek renk yok olmuş, dünyası üzerine bir karabasan gibi çökmüş ve o günden sonra gölgelerin ardında yaşamaya başlamıştı.
"Seninle tanıştığıma çok sevindim." demişti Madotsuki'ye o gün. "Babanın intihar etmesi gerçekten çok üzücü. Senin de benim gibi eksik bir yanın olduğunu bilmiyordum. Bu durumda... sana destek olmak istiyorum. Ne zaman istersen benimle konuşabilirsin. Sınıftakilere aldırma. Onlar bir avuç aptaldan başka bir şey değil..."
Madotsuki hayatında ilk defa kendi gibi düşünen ve onu anlayabilen birini bulmuş, tanrılara şükretmişti. Babası öldükten sonra annesi hiçbir zaman onu anlama gayretine girmemişti. Sinir krizlerine giriyor ve her fırsatta onu dövüyordu. O tüm bu olumsuzlukların içinde boğulurken Shiro elini uzatıp onu kurtarmıştı.

Telefondaki telesekreter kaydı aynı şeyleri bir papağan gibi tekrar edip durdu. Madotsuki hıçkırmaya başlamıştı.
"Sana ihtiyacım var... Neredesin..."
Telefonu bir kenara fırlatıp gözlerini sıkıca kapattı ve hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. Duvarda tik taklayan saatin sesi kulaklarını oyuyordu. Beyni patlayacakmış gibi zonkluyordu. Tüm vücudu zangır zangır titriyor midesi korkuyla kasılıyordu. 
"Ne yapacağım... ne yapacağım..."
Neredeyse bir haftadır odasında kapalıydı. Ne dışarıdan ses geliyordu ne de evin içinden. Annesi evde yoktu. Telefonla kimseye ulaşamıyordu. Rüyalarındaki o garip yaratıklar etrafını sarıyor ve Madotsuki'yi giderek boğuyordu. Günlüğüne garip sözcükler yazıyor ve kafasını karıştırıyorlardı. Giderek umutsuzluğa kapılmaya başlamıştı.Buradan çıkmanın tek yolu balkona çıkıp kendini aşağıdaki asfalt yola bırakmaktı.
"Hayır. Bunu yapmayacağım. Atlamamı istiyorsunuz. Beni delirtmeye çalışıyorsunuz..."
Madotsuki gözlerini ovalayıp burnunu çekti ve derin bir soluk alıp günlüğüne baktı.
"Buradan çıkacağım. Duyuyor musunuz beni... Buradan çıkacağım!!"
Sesi küçük boş odanın içinde dolaşıp defalarca yankılandı. Madotsuki günlüğüne yazılmış olan yabancı yazıyı bir türlü unutamıyordu. "Senin gerçek dünyan burası." yazılmıştı garip bir el yazısıyla günlüğün tam ortasına.

"Shiro... Lütfen beni farket ve gel... Lütfen... Hiç mi merak etmedin... Bir haftadır neredeyim diye..."
Kıpkırmızı şişik gözlerinin üzerine yavaş yavaş ağırlık çökmeye başlamıştı. Kafasını sağa sola sallayıp gözlerini iyice açtı. Eğer uyursa yine o yaratıkların arasına dönecek ve aklını kaybedecekti. Uyursa bir daha uyanamayacağından ve o kapkaranlık dünyanın asıl dünyası olacağından korkuyordu. Tüm bu karmaşıklıkların arasından sıyrılmaya çalışırken düşüncelerinin arasında kaybolup gitti. O sırada göz kapakları da yavaşça aşağıya inmiş ve ruhu kendini o dünyaya sürüklemişti. 

Yüzüne vuran yağmur damlalarıyla irkilip hafifçe gözlerini açtı. Gri mi gri bir kabusun içindeydi şimdi. Burnuna ıslanmış toprak ve bitki kokusu geliyordu. Çam ağaçlarının esen rüzgarla hafifçe hışırdadığını duyuyordu. Üzerine damlayan damlalar biraz daha hızlanmıştı. Silkinip ayağa kalktı ve etrafına baktı. Kocaman asfalt bir yolun kenarındaydı. Yolun iki kenarı da çam ağaçları ve sokak lambalarıyla süslenmişti. Uçsuz bucaksız uzanan bu asfalt yol Madotsuki'nin aklını kaçırmasına neden olacaktı.
"Uyudum... Yine buradayım. Yine bu siktiğim yerindeyim!!!"
Yumruklarını sıkıp bağırdı ve yanındaki sokak lambasına sert bir tekme attı. Lamba şiddetle sarsılmış, ampulü sallanıp hızla kendini yere vurmuştu. Madotsuki korkuyla irkilip geriye düştü ve iri gözlerini paramparça olmuş ampule dikti.
"Tanrım..."

Ne kadar giderse gitsin bu yol bitmiyordu. Tıpkı diğer rüyalarında olduğu gibi. Uğraşmanın bir mantığı yoktu. Yalnızca uyanmayı beklemeliydi. Ya da bir işaret bulmalıydı. Her rüyasında olduğu gibi bunda da ona yol gösterecek bir şeyler olmalıydı. İlerledi...ilerledi... 
Aniden şiddetli bir çarpma sesiyle irkilip ellerini kulaklarına götürdü. Beyni patlayacak gibiydi. Korkudan bacakları titremeye başlamıştı. Bunların hepsinin bir rüyadan ibaret olduğunu biliyor fakat ruhu hissettiği şiddetli acının önüne geçemiyordu. Elleri kulaklarında, üzerine yağan yağmura aldırmadan sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladı. İleride bir şeyler görüyordu. Parçalanmış mavi bir araba, turuncu trafik konileri...
Geldiğinde ise trafik konilerinin arasında yatan birinin olduğunu gördü. Gözleri hissettiği korku ve üzüntüyle irileşmişti. Eğilip yerde yatanın yanına çöktü ve hafifçe dürttü.
"Bayım!! Bayım iyi misiniz!!? Bayı-"
Elini uzattı ve adamın açık kumral saçlarında gezdirdi. Bu yumuşak saçlar, üzerindeki okul forması bir yerlerden tanıdık geliyordu. Yüzüne gelen saçları yavaşça ittirdi ve yerde yatan genç adamın yüzüne baktı.
"Shiro..."
Elini çeker çekmez başından fışkıran kan genç adamın morarmış yüzünü kaplamıştı. Okul gömleğinin üzerine giydiği yeşil bol t-shirt de kurumuş kanla kaplıydı. Hareketsizce yatıyordu.
Madotsuki titreyen ellerine hakim olmaya çalıştı. Gördüklerine bir türlü inanamıyordu. Yerde yatan bu morarmış, kanla boyanmış insan Shiro olamazdı. Shiro'nun onca hayali varken tıpkı annesi gibi bir araba kazasında ölemezdi.
"Shiro lütfen uyan!!"
Ellerini Shiro'nun yanaklarına koydu ve kendine doğru çevirdi. Yanakları buz gibiydi. Tıpkı yağmurun altında şişip kaskatı kesilen bedeni gibi...
Ne kadar dürterse dürtsün Shiro en ufak bir yaşam belirtisi göstermiyordu. Madotsuki gözlerinden boşanan iri damlalara engel olamamıştı. Kana bulanmış ellerini yanaklarına götürüp gözyaşlarını sildi ve yavaşça uzanıp Shiro'nun yanına yattı. Yağmur hala tüm hızıyla üzerlerine yağıyordu. Shiro'nun açık kahve, yumuşacık saçları şimdi yağmur ve kana bulanıp ıslanmış ve birbirine yapışmıştı. Madotsuki dönüp koluna sarıldı ve yüzünü t-shirtüne gömüp kendinden geçene dek hıçkırarak ağlamaya başladı. 
"Ölmesini isteyeceğim son kişiydin... Neden... Neden bu dünya sevdiğim insanları benden alıyor..."
"Çünkü...bu dünya çok acımasız."
Etrafta yankılanan bu buğulu sesi duyduğunda hafifçe irkilmişti. Bilinçaltının ona oynadığı oyunlardan biri miydi bu, yoksa...
Ne olduğunu anlayamadan sarıldığı o kol birden belini kavramış ve Madotsuki kendini "o"nun kollarında bulmuştu. Tüm vücudu korkuyla uyuşmuştu. Ne hareket edebiliyor ne de ağzını açıp konuşabiliyordu. Az önce öldüğüne emin olduğu adam tarafından kucaklanmıştı. Alnına değen buz gibi dudaklarla gözleri yaşlarla doldu.
"Ağlama... Madotsuki."

Madotsuki ağlamayla karışık çığlıklar atarak gözlerini açtı. Yatağından düşmüştü. Gördüğü rüyanın gerçekçiliğiyle vücudu zangır zangır titriyordu. Yere kapanıp bir süre ağladı durdu. Shiro'nun ölü bedeni, buğulu sesi, soğuk dudakları aklından gitmiyordu. Hıçkırıklarında boğulacak duruma gelene dek ağladı. Ardından kendini toplarlayıp kafasını kaldırdı ve titreyen ellerini saçlarına götürüp alnına düşen uzun perçemleri geriye attırdı.
"Sadece bir rüyaydı... sadece bir rüya..."
Kendi kendine delirmiş gibi bunu sayıklarken garip bir hisse kapıldı. Gözlerini kırpıştırıp üzerindeki kıyafetlere bakmıştı.
Kıyafetleri sırılsıklamdı. Elleri ise kan içinde.
Gördüklerine inanmak istemezcesine kafasını defalarca sağa sola salladı. Hala rüyada olduğunu düşünüyordu. Bundan kurtulmanın bir yolunu mutlaka bulacaktı. Bu rüyadan da uyanacak kendini sıcacık yatağında bulacaktı.
Ama...odasındaydı. Rüyalarında olsa uçsuz bucaksız garip mekanlarda kaybolup dururdu. 
Bu da rüyalarından biri miydi? Ya gerçekse...

Ellerini şakaklarına götürüp hafifçe masaj yaptı. Islanmış peliklerinden eteğine soğuk damlalar düşüyordu. Derin bir soluk aldı ve titrek bacaklarının üzerinde cesaretle durup balkona doğru ilerledi. Bunun bir rüya olduğundan emindi. Eğer uyanmış olsaydı bu durumda olmazdı. Hala sırılsıklamdı ve üzeri başı kan içindeydi. Bu da onun hala bir rüyada olduğunu kanıtlıyordu.

Balkona çıkıp etrafına baktı. Gri bulutlar bir kabus gibi etrafını sarmışlardı. Korkuluklara dayanıp aşağıya baktı. Sokak lambalarıyla süslenmiş yolda kimsecikler yoktu. Cesaretini topladı ve derin bir soluk alıp korkuluklara tırmandı. 
"Daha önce rüyalarımdan birinde uçan süpürgeden düşmüş ve uyanmıştım değil mi? Bu da aynı olacak."
Kendi kendine son cümlesini tekrarlayıp durdu ve gülümsedi. Yüzündeki bu hastalıklı gülümseme kendini bile ürkütmüştü. Aşağıya baktıkça başı dönüyordu. Gözlerini kapattı ve kabusundan uyanma umuduyla kendini yavaşça aşağıya bıraktı. 

-----

Ertesi sabah yol kenarında büyük bir kalabalık vardı. Shiro Taiji çantasını sırtına geçirmiş her zamanki gibi okula gidiyordu. Bütün gece baş ağrısından uyuyamamıştı. Bir haftadır Madotsuki'yi arıyor fakat ulaşamıyordu. Evine bile gitmişti. Ama kapıyı açan olmamıştı. Giderek endişelenmeye başlamıştı. Ya başına bir şey geldiyse...
Yavaşça kalabalığın toplandığı yere yaklaştı. Yolun etrafına trafik konileri dizilmişti. Yüzlerinde korku dolu ifadelerle ağlaşan kadınlar vardı. Shiro yüreğine bir ağırlığın çöktüğünü hissetmişti. 
"Ah... Burası Madotsuki'nin evi..."
Kafasını çevirip toplanan kalabalığın arasına daldı ve herkesin endişeyle baktığı yere gözlerini çevirdi. Madotsuki'nin yerde yatan kanlı bedenini görünce başına kocaman bir darbe yemiş gibi hissetmişti. Bacakları tüm gücünü yitirmiş ve olduğu yere çömelmişti. Gözlerinden süzülen iki damla yaş yanaklarından inip yere, Madotsuki'nin parmak ucuna damladı. Arkada belli belirsiz sesler yankılanıyordu.
"Ambulans daha gelmedi mi!?"
"Gelse ne olacak... Kız çoktan ölmüş..."
Shiro yaklaşıp kızı yavaşça kaldırdı ve kollarının arasına aldı. Madotsuki'nin katılaşmış ıslak saçları yanaklarına değmişti. İçini ürpertmesine rağmen aldırmayıp onu sıkıca sardı ve hıçkırıkla karışık fısıldadı.
"Neden... Neden bu dünya sevdiğim insanları benden alıyor..."

(son)

4 yorum:

  1. Vuhaaa çok dramatikti bu T_T Zavallı Madotsuki ve Shiro... Kızın rüyalarının gizemini de merak ettim. Sonu belli mi? Kurtulabiliyor mu onlardan?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyunu bitirdigimde bir hafta etkisini uzerimden atamamistim... O efekt denen seylerin hepsini Madotsuki topluyor ve uyandiginda kapi yine acilmiyor. Balkona cikip kendini atiyor ve oyun oyle bitiyor... En son ruyasinda gordugu tum o yaratiklar olusunun etrafinda toplaniyor. Oyunun mutlu bir sonu yok yani... T.T

      Sil
    2. Anamm niye mutlu son yok ya, yazık kızcağıza T_T

      Sil
    3. Oyunun yapimcisi oyle yapmis... Hatta o kadar tepki gordu ki fanlar yapimcisina bir dolu mesaj atip mutlu bi son konulmasini istediler. Yetmedi oyuna yeni muzikler yaptilar. Yukarida dinlediginde o fanlarin yaptigi muziklerden biri *-* Grafikleri iyi olmasa da guzel bi oyun gercekten. Tatil zamanlarinda oynamani tavsiye ederim *-*

      Sil

Tasarım: Zuri