Bu yazıda yorumlanacak kitaplar listesi:
- Yüzük Kardeşliği - J.R.R. Tolkien
- Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç - Hüseyin Rahmi Gürpınar
- Conclave - Robert Harris
Bu yazıda yorumlanacak kitaplar listesi:
nihayet 14 sene sonra bunun hakkında ağlamadan konuşup acı tatlı esprisini yapabiliyorum
beni eski twitter era'dan tanıyanlar bir zamanlar ne kadar takıntı derecesinde o müzik grubunu sevdiğimi bilir
golden bomber? hayır. biraz daha geri
alice nine? daha da geri
the gaze- hop!
kagrra,'dan bahsediyorum tabii ki.
2008'in sonu 2009'un başı kagrra, bana doğru atılmış bir can simidiydi
alkolik bir anne ve borç batağından kurtulamayan bir babanın büyük kızı, kardeşine annelik yapan bir abla
bu kız çocuğunun çok hayali var ama hayalini kurduğu hiçbir şeyi başaramayacağının farkında değil
ama ucundan kenarından hissediyor bunu
bu onu içten içe yiyor. bununla başa çıkmanın yollarını arıyor. bununla savaşmak için kendini bile isteye delüzyona sürüklüyor
tam o sırada hayatına bu müzik grubu giriyor. onları o kadar çok seviyor ki onlara ulaşma hayalini diğer imkansız hayallerinin arasına katıyor
sonrası zaten malum
bunun travmasını 14 senedir üzerimden atamamış olmam şimdilerde komik geliyor.
bunca zamandır bundan kaçtım. uzaklaştım. başka şeylere yöneldim.
onun sesini duymak bana her seferinde acı verdi. o benim kurtarıcımdı. ilham kaynağımdı. karanlığımın içinden beni çekip çıkaran güçlü bir ışıktı
ama gitti
öylece çekip gittiği gerçeğini kabul edemediğim için hep görmezden geldim. unutmaya çalıştım. acımı daha büyük acılarla örtmeye çalıştım
bu sırada hayat şartlarım kötüden daha kötüye düştü. daha kötüden kötüye toparladı. sonra yine daha kötü oldu.
ve nihayetinde kendini gerçekleştirememiş, öfke dolu bir yaratığa dönüştüm.
14 sene oldu.
14 sene sonra ne kadar acı verse de sesinin beni sakinleştirdiğini fark ettim. ışık hala oradaydı. onu unutmaya çalışmak kendimden bir parçayı koparıp atmak gibiydi. yokluğunun ne kadar büyük bir eksiklik yarattığını fark edememişim.
şimdilerde anısını yaşatmak için bir twitter hesabı işletiyorum.
ve fark ettim ki...
benim gibi bir sürü biçare insan varmış!
aynı dili konuşmuyoruz. birbirimizden kilometrelerce ötede yaşıyoruz.
ama aynı travmayı paylaşıyoruz.
her şeye rağmen bu grubun bizde bıraktığı iyi anıları hatırlamaya çalışıyoruz.
ama travmanın izleri söylediğimiz her sözcükte kendini gösteriyor.
kagrra,'nın hepimize bir alkol sofrası borcu var
avukatlarım pazartesi günü kapınızda olacak
neyse
bu yazıyı işte o biçarelere adıyorum.
isshi'nin de dediği gibi
bir gün o yolda el ele tutuşup yürüyeceğiz
lambaların soluk ışıkları bize eşlik edecek
bu dünyanın göz alıcı ışıkları fani
perdenin ötesindeki diyar ise sonsuz
bir gün mutlaka buluşacağız
bu sene birçok şeye veda ettim.
veda etmek benim gibi ani değişiklikleri sevmeyen birisi için çok zor. rahatsız edici. tatsız.
en azından ilk başlarda öyle.
sonra fark ettim ki, veda etmek insanın ruhunu hafifletip zihnini bulandıran düşüncelerden arındırıyormuş.
doğru olmayan şeyleri gör diye ayna tutuyor. uzaklaştıkça manzara daha net hale geliyor.
veda etmekten korkmamak lazım.
ilk büyük vedamı iki sene önce doğum günümde ettim. uzun bir süre bunun bir kaçış olduğunu düşündüm ve rahatsızlık duydum. sonra bu kararı vermeden önce ne kadar mutsuz olduğumu hatırladım. mutsuzlukların, hatırı sayılır mutlulukları ve güzel anıları nasıl karaladığını hatırladım. insanlar aynı kalmıyor. karşındaki insan değişiyor. sen de değişiyorsun. bu normal. dostluk hiçbir zaman yükümlülüğe dönüşmemeli. yollar ayrılsa da iyi hatırlanmalı. ama bunun için biraz geç oldu.
yine de bu seçimimden dolayı pişman değilim.
ne kadar güçlü olduğumu görmemi sağladı.
bir şeylerden vazgeçmenin dünyanın sonu olmadığını görmemi sağladı.
bu sene işime veda ettim. beni sömürdüklerinin farkındaydım. ama hissettiğim çaresizlik beni o sınıfa çivilemişti. sonra çaresizliği bir kenara bırakıp bir adım attım. sonra bir adım daha. birkaç tatsız tartışma. sonrasında bitti. iyi hissettirdi. değersiz ve yetersiz hissetmemin kaynağı ortadan kalktı. bulacağım bir sonraki iş bundan farklı mı olacak? muhtemelen hayır. ama en azından artık aç gözlü patronların aslı astarı olmayan tehditleri karşısında kendimi savunabileceğim.
bu sene yüreğimdeki en mutlu ve aynı zamanda en iç parçalayıcı anıların baş karakterine veda ettim. üzerinden seneler geçmiş olmasına rağmen bu dünyadan temelli gittiğini bir türlü kabullenememişim. bu kabullenemeyiş içimde büyümüş, büyümüş ve taşıyamayacak hale gelmişim. bir akşam çatalımla tabağımdaki karpuz dilimini dişlerken bunu fark ettim. onu çok özlüyordum ama sesini duymaya, fotoğraflarda yüzünü görmeye dayanamıyordum.
o akşam bir rüya gördüm. onu görmek uzun zamandan sonra o kadar iyi hissettirmişti ki. yıldönümünden tam bir hafta önceydi.
sonra bir karar verdim. onu görüp duyamamak, yokluğunu kabullenemediğim için bu düşünceden kaçmaya çalışmaktan daha katlanılmazdı. bu yüzden onun güzel şarkılarını dinlemeye başladım. içimden geldiği kadar ağladım. ağlamaktan yorgun düşene kadar, düşünme yetimi kaybedene kadar ağladım. ve yokluğunu kabullendim. on üç sene sonra ilk defa.
ona veda ettim. anılarını ise sıkıca kucakladım.
o günden beri sesini hep duyuyorum. resimlerine bakıyorum. bir zamanlar içimde uyandırdığı duyguları hatırlıyorum. onu hatırlamak ve onu tanıyan herkese hatırlatmak için bir şeyler yapıyorum. onu unutmayacağım. unutturmayacağım.
son olarak hayallerime veda ettim. hayata gerçekçi bir mercekten bakmam gerektiğini, bu doğrultuda bu hayallerin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını kabullendim. beklentilerimi düşürdüm. senelerce olsun diye çabalarken kendimi yaraladığım hayallerim artık zaman zaman bahsedip güldüğüm zararsız anılar.
artık daha fazla incinmeye dayanamıyorum.
bu yüzden bana ağır gelen her şeye veda ediyorum.