2021/09/19
yıllık ruh temizleme ritüeli (sen, evet sen! sen de davetlisin!)
2021/03/13
venti için en iyi artifact buildi (sadece venti'niz olmadığında çalışır)
herkese iyi ikindiler
son görüşmemizde kışın zihninizi donmaktan kurtarmak için hangi öfkenizi yakıt olarak kullandığınızı sormuştum hatırladınız mı? ben de hatırlamadım
ben her zaman üşüyorum ve çok sık donuyorum. evet, bazen dünyanın akışına yetişmek için akrep ve yelkovana gelişmeleri sorduğum oluyor. çok şey kaçırmadın diyorlar bana. dediklerine göre insanlar hep aynı hayal kırıklığıymış.
lord demands you to shut the fuck up |
öfke diyordum,, bir insanın ruhunda tecrübe edebileceği en yoğun duygudur. bu soruya 'sevgi' diye cevap verenlerin ise hayatı gerçekten tecrübe ettiğine inanmak pek zor.
sevgi ve mutluluk gibi duygular insanın sinirlerini uyuşturup yavaş yavaş, sinsice yakmaya başlayan, her tecrübe edilişinde daha fazlasını arzulatan kötü alışkanlıklardan ibarettir. öfke ise bir kere ziyaretinize uğradığı zaman sizi asla bırakmaz. ölüm korkusuyla baş başa kaldığınız gecelerde sevginin elinden hiçbir şey gelmezken eski haksızlıkların kulağınıza ilişen öfkeli fısıltısı sizi pes etmekten alıkoyar.
bu delilik biraz hoşuma gitmeye başladı. kokusu karpuz gibi. karpuza bayılırım.
hala bu sayfayı takip ediyorsanız çok şanslısınız! çünkü iyi bir yazar olabilecek iken elinde olmayan nedenlerden dolayı dünya içinde cehennemin katmanlarını tecrübe eden birisinin parça parça kafayı sıyırışına şahit oluyorsunuz ve bu kişi hala burada olduğunuz için sizi geceleri gördüğü kabusların sayısı kadar seviyor!
bu arada gözlüklerin insanların içindeki gerçek sahtekarı gösterememesi beni fena halde öfkelendiriyor. resmen dolandırıcılık bu! en iyisi gözlükler yasaklanmalı ve dilerim herkes bir gün ifşa ipine bağlı bir pinata olur çünkü iyiden iyiye uykum kaçıyor.
çok yakında benden kurtulacaksınız söz veriyorum
baksanıza, ben burada hala yazıyorum. romanımı değil ama. burada olduğu gibi saçmalıyorum
çünkü bana yalnızca bu yakışıyor
2021/02/18
bir başka saçma: amnesia memories kent serinin asıl karakteri olmalıydı
merhaba kendimden nefret ediyorum umarım iyisinizdir
bu gönderide yine lakrimal kemiklerimi oksitleştirip ayakabımın altına yapışan maziyi yüksek basınçlı oto yıkama makinesiyle kazırken favori timpanik membranımla ritim tutturarak hayvanat bahçesinin tam ortasında haiku seslendireceğim
credits: hanamura mai (idea factory) |
başlıkta bahsi geçen kent isimli beyefendi bu beş zavallı erkekten biri. zavallı diyorum çünkü zaten oyun baştan sonra bir belirsizlik çorbası olduğu için doğru düzgün yaşamaya çalışan bu karakterlerin hayatları (ukyo'yu saymıyorum) heroine'in saçmalıklarıyla altüst oluyor ve bundan en çok etkilenen kent oluyor.
kent; üniversite mezunu, zeki, çevik, iyi huylu, ne yazık ki yaptığı romantik tercihe bakılacak olursa yüksek ihtimal moroseksüel, kapı gibi bi genç adam (kapı gibi diyorum çünkü boyu 1.90 ve 1.60 bir bahçe cücesi olarak 1.90 boyunda birisini hayal etmek bana lochness canavarını hayal etmek kadar büyüleyici geliyor). kent belki de oyundaki en silik ve arka planda kalan eleman olarak akıllarda kalıyor fakat zaman geçtikçe kent'in aslında oyundaki tek akıl mantık sahibi karakter olduğunun farkına varıyorsunuz. işte kent'in neden serinin asıl karakter olması gerektiğiyle ilgili bir takım saçmalar.
1. iyi aile çocuğu
aklı başında bir ana babanın tek çocuğu olarak kent hem kibar, hem görgü sahibi hem de karşısındaki insan çöp bile olsa (bu geçmişinde kent'e bok gibi davranmış olan heroine için) ona saygıyla hitap edip çirkinleşmeden belirli kurallar çerçevesinde iletişim kurabilen birisi. bu konuda sadece serideki oynanabilir erkek karakterleri değil serideki bütün karakterleri solda sıfır bıraktığının en büyük örneği olarak bunca zamandır kendisiyle oyun oynayıp dalga geçmiş olmasına rağmen heroine'i insan yerine koyup hafızasını geri kazanmasına yardım etmesini ve kimsenin göremediği bir perinin kendisiyle konuştuğu saçmalığına inanıp o periyle iletişime geçmeye çalışmasını gösterebiliriz.
kent, heroine'i sevmeyi gerçekten denerken |
heroine gelip içine sıçmamış olsa tıkırında bir hayata sahip bir karakter. diğer karakterler gibi kalbi ya da pantolonunun içindekiyle hareket etmeyen, mantıklı, zeki, çalışkan, hırslı ve hedef odaklı bir karakter olarak zaten route sonunda zerre hak etmemesine rağmen heroine'i nasıl prensesler gibi yaşattığını oyunu oynayanlar görecektir. sadece hayatındaki önceliklere bakarak bile ne kadar kalite sahibi biri olduğunu görebilirsiniz.
3. HAYVANSEVER
her ne kadar evindeki bitkileri deney amaçlı işkenceye tabi tutsa da sırf uzaktan gözlemesi eğlenceli olduğu için tüm hayvanlara büyük bir sevgi ve saygı besleyen bir karakter. hatta seri içinde bunu yapan tek karakter. seri içinde hiçbir karakter heroine'in ölen köpeği için hiç alışık olmasa da kıza saatlerce duygusal destek vermezdi. her ne kadar uzaktan soğuk, duygusuz ve robot gibi bir karakter olarak görünse de yaklaşıldığında aslında kedi gibi birisi.
we stan an asexual prince |
kent, seri içinde orion'un (heroine'den başka kimsenin göremediği peri) varlığını kabul edip onunla iletişime geçmeye çalışan tek karakter. bu da onun ne kadar bilgili ve mantık çerçevesinde hareket ederse etsin hakikate ulaşma yolunda her şeyi denediğinin ve bildiklerinin asla tek doğru olmadığını kabul ettiğinin bir kanıtıdır. bu senaryo diğer karakterlerle asla gerçekleşemezdi.
5. sabırlı birisi
gerçekten ama. hiçbir insan heroine'in hafızam kayıp peri cin görüyorum köpeğim öldü ve bitmek bilmez bir adet dönemi ruh halindeyim saçmalıklarına katlanacak kadar sabırlı olamazdı. zaten farkındaysanız route'un büyük kısmında heroine'le romantik bir ilişki içine girme çabasında bulunmuyor, sadece deniyor ve olsa da olur olmasa da olur kafasında gidiyor çünkü heroine'e maksimum ancak bu kadar katlanılabilir
6. ISHIDA AKIRA MUCİZESİ
bu karakteri sadece ishida akira'nın seslendirmiş olması bile karaktere +1000 mükemmellik puanı katıyor. kabul edin kent seri içinde en sevimsiz resmedilmiş karakterlerden biri fakat bu sadece oyun yapımcılarının sizi düşürmek için oynadığı zekice bir oyun. seri içindeki en sevimsiz görünümlü karakteri alıp dünyadaki en seksi sesle birleştirip arka planına olabilecek en mantıklı insanın düşünce yapısını kodlayarak genç kızları gerçek hayatta nerdy tiplere düşürmeye çalışıyorlar.
bu karakteri sevmem için sadece ishida akira'nın sesini duymam yeterliydi.
aferin amnesia ekibi!
7. altıncı madde
ishida akira'ya gerçekten büyük çok büyük aşığım onu ne kadar çok sevdiğimi, onun yüzünden kaç
kent, heroine'in saçmalıklarına katlanırken |
her ne kadar kaçık kişiliğinden dolayı kendime benzettiğimden ukyo'yu bütün karakterlerden üstte tutsam da kent'in de kalbimde ayrı bir yere sahip olduğunu söylemek istiyorum. bence bu seriye fazla geliyor. hatta serinin vasat seviyede olan kalitesini iki üç seviye yükseltiyor. bir avuç ruh hastasıyla aynı evrende sıkışıp kaldığı için kendisine biraz üzülüyor ve daha iyisini hak ettiğini düşünüyorum.
artwork credits to hanamura mai <3 |
bir sonraki can çekişmemin üzerine toprak atmak için takipte kalın!
2021/02/14
14 şubat sevgililer gününde alınacak en iyi 5 hediye (%100 çalışıyor)
yalnızca başlıkla alakası olan gif |
buraya yazmayı bırakmayacağım. burası hala nefes alabildiğim, hayallerimden bahsedebildiğim ve bu hayalleri sanki gerçekleştirebilecekmişim gibi geçici aldatmacalarla resmederek kendimi mutlu edebildiğim tek yer. kimsenin okumayacağı saçma sapan gönderiler yazmaya devam edeceğim. aptalca hikayeler kusacağım bu sayfalara. neler yaşadığımı anlayamazsınız ama hikayelerimi okuyarak yaşadığım kabuslara anahtar deliğinden bakabilirsiniz.
2021/02/10
Kitap Tanıtım / Yorum: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat - Şemsettin Sami
Yine normal davranmak için muazzam bir çaba gösterdiğim bir akşamdan herkese merhaba. Ruhum, hayatımın etrafına sardığı kargaşa girdabının tam ortasında can çekişirken tüm bunları görmezden gelip hayata tutunmak için yine yazıyorum. Fakat bu sefer bir önceki iki üç yazıda olduğu gibi saçmalamayacak, okuduğum kitap hakkında düşüncelerimi paylaşacağım.
2021/01/31
sonoko suzuki detective conan'ın ana karakteri olmalıydı: bir eleştiri saçması
iyi akşamlar
bu akşam da burayı anlamsız saçmalarımla dolduracağım çünkü zihnimi böyle şeylerle meşgul etmeye ihtiyacım var. arkadaşlarımı buna maruz bırakmak istemediğimden siz gölgeleri rahatsız edeceğim. katlanın artık.
edogawa ranpo bağımlılığımdan dolayı başlayıp bitiremediğim ve belki de asla bitiremeyeceğim bir seriden bahsedeceğim. en uzun anime serisi listesinde tam 995 bölümle 16. sıraya yerleşmiş olan dedective conan ömür törpüsü niteliğinde bir anime serisi. başlangıçta ranpo'nun eserlerine gönderme yaparak kaymağını sıyırmış olan seri sonradan özgün olay örgüsüyle hala yayında kalmayı başarmış durumda.
kısaca konusundan bahsedecek olursak, ünlü genç dedektif shinichi kudo'nun düşmanının tuzağına düşerek zehirlenip ölmek yerine bir çocuğa dönüşmesini konu alıyor. kendisinin aslında shinichi kudo olduğu konusunda kimseyi ikna edemeyeceğini bildiğinden shinichi, babasının kütüphanesinde gördüğü rastgele iki ismi bir araya getirerek kendini herkese Edogawa Conan (kulağım bir yerden 'ısırıyor' sanki bu iki ismi) olarak tanıtıyor ve kendisini bu hale getiren düşmanlarının izini sürmeye başlıyor.bu yazımda conan'ın sevgilisinin en yakın arkadaşı olan sonoko suzuki'nin bir yan karakter olmasına rağmen animedeki diğer ana karakterlerden nasıl daha fazla dedektiflik vasfına sahip olduğu üzerine analiz yapacağım.
çünkü neden olmasın.
önce pozitif yönleriyle başlayalım.
1. bok gibi zengin
animenin içinde kendini dedektif olarak tanıtan kimsenin cebinde beş kuruş parası yok ve ün hiçbir şekilde bu karakterlere yeşil koklatmıyor. conan'ı ele alalım. eleman 995 bölümdür ciddiye alınmayan bir soğan cücüğü ve yaş bakımından kendi parasını kazanamayacak durumda. çözdüğü bütün davalar yanına kar kalıyor. hatta çözdüğü davaların kaymağını kız arkadaşının babası, özel dedektif mouri kogoro yiyor.
mouri kogoro ise dedektifliğin d'sinden bile anlamayan alkolik, terk edilmiş bir adam. özel dedektifliğe kazanç kapısı olarak baksa da conan davalara müdahale etmediği sürece sap gibi kalakalıyor.
ama sonoko doğuştan zengin bir genç kız olarak çözdüğü tek bir davadan sonra 'Dedektif Kraliçe' ünvanı yapıyor. arkasında para olan insanın hiçbir şeye erişim sorunu olmuyor. serideki karakterlerin 900 küsür bölümdür yapamadığı şeyi sonoko tek arcta yapmayı başarıyor. ne yazık ki paranın gücü gerçek adaletin önüne geçiyor.
2. cesur yürek
seri boyunca defalarca öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına rağmen hiç korkmadan tırsmadan hatta arkadaşı ran'ı korumak adına kendini öne atan bir karakter. bir dedektifin sahip olması gereken en önemli karakteristik özelliğe sahip kişi.
mouri kogoro gülüşüyle sonoko |
mouri kogoro'nun kafayı çekip yerlere serildiği bölümlerde conan'la el ele verip onun verdiği küçük ipuçlarıyla da olsa olayları tek başına çözecek kadar zeka kırıntısına sahip olduğunu gösteriyor sonoko. bence yalnızca bu bile onu mouri'nin önüne geçirecek bir sebep. bir bölüm birden mouri'yi ortadan kaldırıp yerine sonoko'yu getirseler seri büyük ölçüde kalite kazanır. yani bence.
4. görgü görgü görgü
sonoko'nun hiçbir zaman yerine uygun olmayan şekilde konuştuğunu göremezsiniz. ne alkolik mouri gibi ortalığı dağıtıp saygısızlık ettiğini ne de conan gibi davayı çözmek uğruna ortalığı birbirine kattığını görürsünüz. zengin bir ailede büyümüş olduğundan görgü kurallarına aşırı önem veren bir kızçe sonoko. bu da onu davayı çözme uğruna yerine göre görgü kurallarına göre davranarak rol yapabilmesine olanak sağlıyor.
5. 'aşk' mı? şimdi kelimeye bir kere daha bakınca 'geçici heyecan' gibi göründü
sonoko'nun ilerleyen bölümlerde makoto kyogoku'yla mesafeli bir ilişkiye başladıklarını görüyoruz. bu da dedektif kraliçenin yaşantısında aşkı öncelik sıralamasında çok da önlerde tutmadığını gösteriyor. hatta aşkı sadece anlık heyecanlar yaşamak istediği için gündeme getirdiğini görüyoruz. birçok seride aşkı işinden önde tuttuğu için kepaze olan ana karakterlere inat sonoko güçlü bir kadın dedektif profili çiziyor.
imaj değişikliğiyle sonoko |
6. yani bilemiyorum bence sadece ilk madde de yeterli olabilirdi ama dediğim gibi
sonoko serideki en avantajlı, en sağlam karakterlerden biri hiç kusura bakmayın. bunu conan'ın 900 bölümdür hala eski haline dönemeyip bir bahçe cücesi gibi kalmasından anlayabilirsiniz.
şimdi gelelim eksilerine:
ne yalan söyleyeyim kaitou kid beni de kaçırabilir |
sonoko'yu seri boyunca devamlı erkek karakterlere iş atarken görüyoruz. hatta bu saçmalık o kadar ileriye gidiyor ki kaitou kid'in onu kaçırıp kılığına girdiği bölümden sonra ağır bir kaitou kid hayranı olup onu yeniden görebilmek için aile mücevherlerini kaitou kid'e çaldırtmayı bile göze alıyor
not cool queen. not cool
2. agresif
sonoko'nun pek sabırlı bir tip olduğunu söyleyemeyiz. bu da ana karakter olma senaryosunda ona dezavantaj oluşturuyor.
3. çocukluk arkadaşı / yan karakter klişesi
illa her seride olduğu gibi bu seride de ne yazık ki sonoko en iyi arkadaş bariyerine çarpıp arka planda kalıyor. ne kadar parlarsa parlasın bu tür karakterler arka planda yitip gitmeye ve popülerlik sıralamasında bir grup ağır fan sayesinde 7. sıralarda bulunmaya mahkum oluyor
sonoko kılığına giren kaito kid'i daha çok konuşmalıyız |
sonuç olarak sonoko bir yan karakter olsa dahi sahip olduğu özellikler sayesinde serideki bir çok ana karakteri solda bırakıyor. kraliçe için adalet istiyoruz. bütün kurumları harekete geçirin ve sonoko için adalet arayışında #justicefordetectivequeen tagıyla ayaklanın.
neyse daha fazla saçmalamayacağım.
işlerimin yoluna girmesi ve ruh halimin iyileşmesi için dua edin.
bir sonraki saçmalığımda görüşmek üzere
2021/01/30
duygu dolu bir itiraf: edogawa ranpo'nun hikayeleri tarafından kurtarıldım
iyi akşamlar parialar, akechi goro'nun gölgesi, biricik prens phobos,
bu gece girdap gibi dönen zihnimi uyuşturmak ve intihar düşüncelerinden sıyrılmak için saçmalamaya geldim. birkaç haftadır yaşadıklarım ruhuma ağır geliyor ve sevdiğim şeyleri yapmaya ve sevdiğim şeylerden bahsetmeye muhtacım yoksa çıldırıp kendimi bu salak yaşantıdan zorla çekip alacağım. aslında bunu başarsam rahatlarım. ama içimden bir ses bunun şu ana kadar yaşadıklarımdan daha fazla acı vereceğini söylüyor. bu yüzden bir şeylerin gelip beni öldürmesini beklemek daha mantıklı geliyor.
sırf yeşillik olsun diye konmuş konuyla alakası olmayan görsel |
ama bu yazıda bahsedeceğim kişi biricik poe değil ne yazık ki. ona olan aşkımdan kendimi öldürmeden önce yazacağım bir mektupta bahsetmeyi düşünüyorum. okuyabilirseniz şanslısınız!
bu yazıda bahsedeceğim kişi onu en az benim kadar sevmiş ve hikayelerinde daima onun ruhunu resmedip beni kendisine aşık etmiş bir yazar.
edogawa ranpo tüm bu hikayeleri o efsunlu kalemini oynatarak yazarken seneler sonra dilini bile bilmediği birini ihtiharın eşiğinden tutup çekebileceğini hiç düşünmemiştir eminim. yalnızca onu hastalıklı düşüncelerinden uzaklaştırmakla kalmadı, cinsiyet rollerini yıktığı karakterleriyle bu kişiye özgüven aşılamayı başardı aynı zamanda.
ranpo'yu okurken aklıma seneler önce gözyaşlarıyla bu dünyadan uğurladığım biricik söz yazarı ve müzisyen shinohara hitoshi (nam-ı diğer isshi) geliyor. o da tıpkı ranpo gibi bir şekilde kelimelerinin anlaşılması için elinden geleni yapmış, işine aşkla bağlanmış biriydi ve tıpkı ranpo gibi isshi de kelimelerini kilometrelerce ötede yaşayan dilini bilmediği birilerine aktarmayı başarmıştı. bu iki kişi yaptıkları işler bakımından birbirlerinden farklı olsalar da gözümde aynı saygıyı hak ediyorlar.
asıl konuya geri dönecek olursak, üniversiteye başladığım ilk sene kütüphaneye uğramadan önce araştırıp not aldığım yazarlardan biri olmasına rağmen eserlerine ulaşmanın imkansızlığından dolayı epey geç tanıştığım biri oldu edogawa ranpo. o zamanlar tüm hayallerim bir tuvalet kağıdı rulosu şeklinde sarılıp popoma montelenmişti ve şu anki halimden pek bir farkım yoktu. ailemin üzerine ölü toprağı serpilmiş gibiydi. uyku sorunlarım ve annemin hastalıkları kendimi üniversitenin çöp dökülen tepesinden atıp gebermemi söyleyen bir fısıltıya dönüşüyordu. sonra tuttuğum o yazar listesinden çağrıma cevap veren tek kişi edogawa ranpo değil akutagawa ryunosuke olmuştu.
yani intihara meyilli birinin okuması gereken son yazar.
akutagawa ryunosuke'nin beynimde bıraktığı hasarı hala onarabilmiş değilim. ara ara kendimi o tepeden attığım rüyalar görüyorum. yine de bu ondan nefret ettiğim anlamına gelmiyor. birçok ortak noktamız var. yazdığı anıları okurken duygularıma ve yaşanmışlıklarıma ayna tutulmuş gibi hissettiğimden otobüsün ortasında hıçkırarak ağladığım günü hatırlıyorum. eminim hayatta olsaydı bana bakıp poposuyla gülerdi. hatta gülmezdi. kendisinden imza isteyen hayranına yaptığı gibi başını çevirip öylece uzaklaşırdı.
bu seriye katlanıyor olmamın tek sebebi olan görsel |
bir kez daha edogawa ranpo'ya dönecek olursak... onunla nihai tanışmam o zamanlar hala nefes almakta olan weeaboo kişiliğimin edgar allan poe ile ilgili araştırma yaparken edebiyat ve bayat komediyi harmanlayan bungo stray dogs'a denk gelmesiyle olmuştu. poe'dan hareketle ranpo'yu keşfetmiş ve mahlasıyla yaptığı kelime oyunundan dolayı kendisinin zevk sahibi biri olduğunu düşünmüştüm.
daha sonra sanal ortamda e-booklarına yağdırdığım paracıklar sayesinde hikayelerinin bir çoğunu okuma fırsatı buldum(asla pişman değilim, yine olsa yine yağdırırım). o zamanlar düşüncesizce çektiğim öğrenme kredisi sayesinde böyle şeylere harcayacak param vardı. teşekkürler dandik öğrenim kredisi! beni devlete borçlandırmak dışında bir işe yaramışsın bak!
bahsetmeden geçemeyeceğim ilk aldığım kitap kısa hikayelerinin de yer aldığı The Edogawa Rampo Reader olmuştu. Mars Kanalları (Kasei no Unga), Doktor Mera'nın Gizemli Cinayetleri (Mera Hakase no Fushigi na Hanzai) ve meşhur Çatıdaki Avare (Yaneura no Sanposha)... o günden beri hikayelerinin tamamını okuyabilmek için morris bellamy'nin john rothstein'in gizli yazmalarını okumak için gösterdiği şeytani azmi gösteriyorum (detaylar için stephen king - kim bulduysa onundur'a göz atın), elimde bulunmayan her hikayesi için karanlık işlere bulaşabilirim ve her gün edogawa rampo'yu tanıdığım için evrendeki nihai buluşmaları gerçekleştiren yetkili güç her kimse ona şükrediyorum.
doğrusu şu noktada ranpo'yla aramda parlak pembe harflerle yazılmış bir dil bariyerinin uzanıyor oluşu feci şekilde canımı sıkıyor çünkü parasızlıktan kıçıma don alamayışım bir kenara, param olsa dahi eserlerinin hala önemli bir kısmı henüz ingilizceye çevrilmemiş olduğundan satın alamayacak olduğum gerçeği üniversite çağında depresyona girip japonca çalışmayı bırakan sümüklü benliğime küfretmeme sebep oluyor.
uzun lafın kısası, bu mükemmel kişinin yazdıklarına ne denli aşık olduğumu kelimelerle ifade edemem. hayatımı nasıl daha katlanılabilir hale getirdiğini, beni her gün intihar etme düşüncesinden nasıl alıkoyduğunu, geceleri karabasanlarımdan uyuyamadığım zamanlarda nasıl heyecanla hikayelerine sarıldığımı anlatamam. nasıl bu kadar kısa sürede hem yazar kimliğiyle hem de yaşantısıyla gözümde bir rol modele dönüştüğünü anlatamam. yukarıda anlattıklarım katiyen yeterli değil. edogawa ranpo'yu ne kadar sevdiğimle ilgili saatlerce hatta günlerce konuşabilirim. yine de yeterli olmaz.
ellerimin üzerine kırmızı çizgiler çekip yüzümü örtüyorum şu an
buraya kadar okuduysanız gevezeliğimi çektiğiniz için sizi tebrik ediyorum
bu yaşta cringe seviyesi bu denli yüksek bir yazı yazdığım için kendimi de tebrik etmem lazım
kendinize iyi bakın
2021/01/15
yeni yıl sana ne getirdi
merhaba yankı yapan duvarlar, çürümüş toprak, uykumda alayla gülen kişi,
hala neden yaşadığımı sorgular halde hayatıma sürünerek devam ettiğimi buraya rapor etmeye geldim. her sene olduğu gibi bu sene de şaşırtmayıp iyi dileklerin içine sıçar nitelikte beni felaketlerin içine daldırıp çıkarmaya başladı. geçen senelerden tek farkı ise bu sefer nefes almama müsaade etmemesi. yaratıcı benim dünyaya geliş amacımı veri tabanında 'insan stres topu' olarak geçmiş olmalı diye sanıyorum ki ne zaman şımarık, hiçbir derdi olmayan kulları dünya simülasyonunda bir bokluk çıkaracak olsa hıncını benden çıkarıyor. al bakalım insan! al! bunu da sırtlan! yeter mi? asla! bunu da al! neden ağlıyorsun!? şükretsene! daha kötüleri var! şükret! neden isyan ediyorsun?! her şey yolunda! aç mısın? hayır! açıkta mısın? hayır! o zaman kes sesini!
sabret zavallı kul. tanrı sabredenlerin yanındadır.
bir gün seni de sorgusuz sualsiz yanıma aldığımda yaşadığın o anlamsız hayatın hiçbir esamesi kalmayacak.
niye mi yaşadın o zaman? eh. dünya simülasyonunun senin gibi trajik tiplere ihtiyacı var ki şımarık kullarım senden feyzalabilsin.
şimdi gelelim günah çıkarma faslına.
2015 senesinden bu yana bakıp büyüttüğüm özürlü kedim artık benimle değil. çocuğumla ilgili blogumda şöyle kırık dökük bir yazı yazmışım zamanında, o yazıyı da tıpkı bunu yazarken olduğu gibi salya sümük yazmış, ölürse bununla nasıl başa çıkacağımı düşünüp ona hiç olmadığı kadar sıkı sarılmıştım. şimdi ne kadar istesem de ona sarılamıyorum ve onun yokluğunu yalnızca evin her köşesinde değil ruhumun her zerresinde hissediyorum. hayatımdaki en parlak, en özel renk söndü ve ben bunu asla atlatamayacağım. bu boktan hayatta beni mutlu eden sayılı şeylerden biriydi. ne zaman mutsuz olsam şapşallıklarıyla beni güldürür, yaramazlıklarıyla derdimi unutturur, o koca gözleriyle içimde sönmüş olan bazı sıcacık duyguları uyandırırdı. oğlumu özlüyorum. can dostumu özlüyorum.
her sene olduğu gibi bu sene de ailenin üzerinden hastalıklar eksik olmuyor. sanırım tanrı yakın zamanda dünyaya vereceği felaketlerin demosunu üzerimizde yapıyor. bundan bıktım. sürekli olarak tam bir tedavisi olmayan hastalıkları hafifletmeye çalışmaktan bıktım. annemi hastane kapılarından sinirli ve üzgün bir şekilde çıkarken görmekten bıktım. mutfak masasının üzerinde dağ gibi biriken ilaçları görmekten bıktım. tam birini düzeltmişken bir başka hastalığın baş göstermesinden bıktım. annemi mutsuz görmekten bıktım.