2017/10/04

Bir Şaka (Kısa Hikaye) Bölüm 2

Osamu şahit olduğu şeyden sonra gerçekten hayatta olup olmadığından şüphe etmeye başlamıştı. Belki de bugün hiç yatağından kalkmamıştı. Çırağıyla telefonda görüşmemiş ve dükkâna da gelmemişti. Çoktan öbür dünyayı boylamış, anılarından birinde bozuk bir plak gibi takılı kalmıştı belki de. Fırfırlı elbisesiyle dükkânın içinde bir kelebek gibi dönen bu genç kadın da Tsukiko’nun geçmişteki yansımalarından biri olmalıydı. Birazdan dönüp adamdan acele edip hazırlanmasını isteyecekti. Yoksa dans akşamına geç kalacaklardı!
Kafasını sağa sola sallayıp gözlerini kırpıştırdı. Böyle bir şey olmasının imkânı yoktu.
“Bay Osamu. Sizi bulduğuma öyle sevindim ki. Size anlatacak çok şeyim var.” Genç kadın dönüp dükkânın içindeki alçak taburelerden birine çökmüş olan ihtiyara bakışlarında hüznün tınılarıyla gülümsedi.
“Annemin vefatını öğrenmiş olmalısınız, değil mi?”
Osamu başını onaylarca salladı. Tsukiko’nun kızının kendisini ziyarete gelmiş olmasına sevinmediğini söyleyemezdi ancak sevdiği kadının kendisi yerine tercih ettiği adamdan bir çocuk dünyaya getirmiş olduğu gerçeği yüreğine büyük bir ağırlığın çökmesine sebep olmuştu.
“Bazı sebeplerden dolayı sizi cenazeye davet edemedik. Lütfen bağışlayın.”
“Önemli değil.”
Osamu oturduğu yerden kalktı. Üstündeki rengi solmuş önlüğü düzeltip atölyesine doğru yürürken ekledi: “Zaten annenle fazla yakın değildik.”
Topuklu ayakkabı seslerinin kendisini takip ettiğini işitti.
“Tıpkı annemin günlüğünde anlattığı gibisiniz. Karizmatik, çekingen… Biraz da yalancı.”
Osamu kaşlarını çatıp gülümsedi.
“Sen de tıpkı annene benziyorsun küçük hanım. Oldukça açık sözlüsün.”
İhtiyar dönüp baktığında genç kızın kollarını birbirine bağlamış tatlı tatlı gülümsemekte olduğunu gördü. Üzerindeki kırmızı elbise ve saçlarındaki çiçekli tokalarla nefes kesici görünüyordu. Tıpkı annesininkileri andıran çiğ damlası misali kıpraşan uzun kirpikleri, elbisesiyle aynı renk minik dudakları ve cam bilyeleri andıran gözleri Osamu’nun kalbinin sıkışmasına sebep oluyordu. Destek aldığı çalışma masasının arkasına geçti ve alnında biriken terleri elinin tersiyle sildi.
“Ziyaretime gelmene sevindim. Adım ne demiştin?”
“Ah, kusura bakmayın. Adım Hina. Hina Crane.”
“Memnun oldum, Crane hanım.”
“Hina deyin, lütfen.”
“Pekala, Hina-chan.” Osamu dizinin dibindeki tabureye oturup yanındakini de kıza uzattı. Hina tabureye yerleşip çantasından kırmızı kaplı, küçük bir defter çıkardı ve çalışma masasının üzerine bıraktı. Osamu bu defteri çok iyi biliyordu. Genç kadının doğum günü için buluştukları o güneşli Mayıs günü, limonata eşliğinde karaladıkları defterin en son sayfası zihninde tüm canlılığıyla duruyordu hala. Tanışmış olmalarının üzerinden iki sene geçmişti. Çıkmaya başlamalarının üzerinden ise sekiz ay, dört gün…
“Buraya annemin vefat ettiğini söylemek için gelmedim aslında.” Hina kirpiklerinin ardından çekingen bir tavırla Osamu’ya bakıyordu. “Annemin vefatından sonra geride bıraktığı her şeyi inceledim. Mektuplaşmalarınızı okudum, günlüğünü inceledim. Görünüşe göre birbirinizi epey seviyormuşsunuz.”
İhtiyar sessiz kalmayı seçti. Bugün konuşmak istediği son konuydu bu belki de.
“Ve ikiniz de o kadar inatçıymışsınız ki bir şakayı hayat boyu sürdürebilmişsiniz.”
Osamu elini ağzına götürüp homurdandı.
“Ne demek istiyorsun? Kusura bakma ama gördüğün gibi yapacak işlerim var. Belki sonra gelmelisin.”
“Fazla zamanınızı almayacağım. Yalnızca dinleyin. Annemin günlük yazılarında sürekli olarak sizi hayalinizdeki mesleği yapmaya ikna etmek için çabaladığı yazıyor.”
“Bu konuda çok ısrarcıydı, evet.”
“Siz de en az onun kadar inatçıymışsınız. Bir türlü şu anda da yapmakta olduğunuz mesleği bırakmak istememişsiniz.”
Osamu ensesini kaşıyıp iç geçirdi. Bir sigara tüttürmek için nelerini vermezdi şimdi.
“Yapmak istediğimden değildi. Yalnızca babamı tek başına bırakmak istemiyordum. Babam da o zamanlar beni bu mesleği yapmam için zorlamıyordu. Tamamen kendi seçimimdi.”
“Ama annem böyle düşünmüyordu.” dedi Hina, defterin üzerinde duran elini sıkarak. “Bu şekilde hareket ederek kendinizi kısıtladığınızı düşünüyordu. Bu yüzden de size bir şaka yapmaya karar vermişti.”
“Bir şaka mı?”
“Verdiğiniz karara karşılık kendisini bir başkasıyla evleniyormuş gibi gösterirse cayabileceğinizi düşünmüş. Sizi bir nevi ikilemde bırakmak istemiş.”
Osamu genç kızın söylediklerinin üzerinden defalarca geçerek anlam yüklemeye çalışıyor fakat ne kadar denerse denesin başaramıyordu. Duyduklarının gerçekten de bir şaka olduğunu düşünüyordu. Hina konuşmasına kaldığı yerden devam etti.
“Siz vazgeçmeyince de rakibinizle evlenmiş sanırım. Yani babamla. Annemin ailesi bu duruma çok sevinmiş çünkü o zamanlar ailesinin epey zengin olduğunu yazmış. Ama annem... bundan hiç memnun değilmiş. Aylarca babamın anneme yaptığı eziyetleri yazmış. Onu nasıl defalarca aldattığını… Sizi hep beklemiş. Ve en sonunda da intihar etmiş.”
Osamu nefesinin daralmaya başladığını hissediyordu. Duyduklarını kabullenmek istemediğinden sanki onlarca el boğazına sarılıyor ve onu suçluluk duygusunun en dipsiz noktasına çekmeye çalışıyordu. Tsukiko’nun inatçılığının hafife alınmayacak bir şey olduğunu adı gibi biliyordu lakin bu kadar ileriye gitmiş olabileceğini kendisi bile düşünememişti. Yine de bunları şimdi öğrenmiş olmanın ne kendisine ne de bu dünyada olmayan sevgilisi için bir faydası vardı. Ayaklandı ve önlüğünü çıkarıp bir kenara fırlattı.
“Bunları şimdi konuşmanın hiçbir yararı yok Hina-chan. Şimdi izninle, yapmam gereken işler var.”
Dükkânı kapatıp uzaklaşmak ve duyduklarını unutmak için bünyesine alabileceği her türlü uyuşturucuyu almak istiyordu. Belki de arka arkaya uyku ilacı atar ve kendini zorla bayıltırdı. Daha önce yapmadığı şey değildi. Acaba eskiyen bünyesi bunu kaldırabilir miydi? Seçeneklerini değerlendirirken atölyeden çıkmak üzereydi. Hina adamın koluna yapıştı ve haykırdı.
“Lütfen! Söyleyeceklerim daha bitmedi!”
“Tsukiko’dan ayrılmak benim için yeterince acıydı. Unutulmaya yüz tutmuş acılarımı daha fazla deşmene izin veremem, Hina.”
“Size bunları hatırlatmak ve sizi üzmek gibi bir amacım yoktu. Özür dilerim. Lütfen dinleyin.”
Osamu genç kızın uzanıp elini tuttuğunu fark etti. Hina kenarları yaşlarla bezenmiş gözlerini adamınkilere dikti.
“Annem gittikten sonra bir başıma kaldım. Anneme yaşattıklarından sonra o adama baba demeye bile dilim varmıyor zaten.”
Osamu kaşlarını çatıp iç geçirdi.
“Bu yaştan sonra kimseye babalık yapamam küçük hanım. Eğer istediğin buysa-”
“Sizden böyle bir şeyi nasıl isteyebilirim! Okuduklarımdan sonra kalbimde yalnızca siz varken…”
Hina ihtiyarın elini iyice sıktı ve başını eğip sessizce bir cevap bekledi. Bir kucaklama, kendini çekme yahut bir kelime. Ancak ihtiyardan hiçbir tepki gelmemişti. Sanki kendisine yapılan bu inanılmaz tekliften sonra ruhu bedenini terk etmiş ve taştan bir heykele dönüşmüştü.  Genç kızın söylediklerini doğru anlayıp anlamadığından emin değildi. Bu yüzden ne diyeceğini bilemiyordu. Sonunda bir soruyla sessizliği bozdu.
“Ne demek bu?”
“Cevabınızı bekliyor olacağım.” Hina adamın elini bırakıp geri çekildi. “Bunu size itiraf etmek için çok ama çok düşündüm. Hatta kendimi vazgeçirmek için çok çaba sarf ettim. Ancak kalbime bir türlü söz geçiremedim. Kaç yaşında olduğunuzun benim için hiçbir önemi yok.” Titrek bakışlarını adama çevirip gülümsedi. “Tek istediğim bunca zamandır yüreğinizde bastırdığınız duygulara ulaşmak ve hayatımın geri kalanını sizinle birlikte geçirmek. Bunu lütfen düşünün. Bir hafta sonra yeniden ziyaretinize geleceğim.”
Genç kız, adamın cevap vermesine fırsat bırakmadan aceleci tıkırtılarla dükkândan çıkıp gitti ve Osamu’yu kocaman bir bilmecenin tam ortasında bıraktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Tasarım: Zuri